Geldi çattı Ramazan. Haftaya tüm dünyada ki Müslümanlar yalnız Allah rızası için bir ay boyunca oruç tutacaklar.
Ramazan yaklaşırken her yıl olduğu gibi bu yıl da bazı konular da tartışmalar da beraberinde geliyor. Özellikle de oruçla, teravihle, cami ve cemaatle işi olmayanlar başlatır bu tartışmaları. Tıpkı bu yıl olduğu gibi.
Müslümanlar bu yıl da teravih namazlarını camide kılamamanın hüznünü yaşarken, birileri teravih diye bir namaz var mı, varsa kaç rekat, ya da Peygamberimiz teravih namazı kıldı mı kılmadı mı gibi tartışmalarla gündemi işgal edip Müslümanların zihinlerini bulandırmayı çok seviyorlar.
Sana ne be zındık. Sen git hangi vakitte içki ne kadar içilir ya da içilmez, önderiniz ne kadar ve hangi zamanlar da içerdi ya da içmezdi, yanında içki masasında hangi mezeler olurdu ona bak.
Ancak İslami değerlere bu kadar fütursuzca saldırının ardında zamanında dedelerinin bu topraklar da Müslümanlara karşı işledikleri ve sessiz kalınan cinayetlerin, ezanın 18 yıl boyunca Türkçe okunmasının, camilerin yıkılması ya da başka amaçlarla kullanılmasının, şapka giymedi ya da başka kıytırık nedenlerle insanların idam sehpalarına çıkarılması karşısında Müslüman çoğunluğun tepkisizliği yatmaktadır.
Neyse gelelim asıl konumuza. Teravih namazının aslı astarı, önemi nedir?
Peygamberimizin yaptığı, yapmadığı ya da sessiz kaldığı her davranış gibi farz ibadetler dışında yaptığı her ibadet sünnettir.
Teravih namazı da bunlardan birisidir.
Tam tarihi belli olmamakla birlikte muhtemelen vazifesi ile birlikte ömrünün de sonuna yaklaştığını hisseden ya da kendisine bildirilen Peygamberimiz Ramazan ayının son on gününde mescit’te itikafa girer, mescidin ortasına kendine ait bir çadır kurdurur, namazını mescitte ümmetine açık olarak kılarken, kalan vakitlerini çadırda geçirirdi.
Yine böyle bir Ramazan da ve son on günün tek günlerinde üç gün bir gün ara ile 23. 25. ve 27. Gecelerde namaz kıldığı kıldığı bu namazın teravih namazı olduğunu ve ashab-ı kiramın da kendisine eşlik ettiğini rivayet edilen hadislerden öğreniyoruz.
Yine rivayet edilen hadislerden “Ümmetine farz olur korkusu ile “ ashabı uyardığı, isteyen bu namazı evinde kılsın dediği ve ashaba kıldırmamak için çadırından çıkmadığını da öğreniyoruz.
Peygamberin bu ikazı ve davranışı sonucu ümmeti teravih namazı için mescitte toplanmayı terk etti.
Aradan çok fazla zaman geçmeden Peygamberimizin vefatı nedeniyle ashab-ı kiram gruplar halinde mescitte teravih namazı kılmaya başladılar.
Hz. Ebu Bekir (r.a) dönemi kısa ve çeşitli nedenlerle çalkantılı geçmiş, Hz. Ömer(r.a) mümin’lerin emiri olmuştu.
Bu arada kısa bir bilgiyi de paylaşmak isterim. İslam’ın nasıl kısa sürede çok geniş bir coğrafya ya yayıldığını merak eden kardeşlerime Hz. Ömer’in hayatını okumalarını önemle salık veririm.
Birçok hususta öncü olan Hz Ömer Müslümanların Teravih Namazına gösterdikleri teveccühü görüp dağınık şekilde ayrı ayrı kılınmasına gönlü razı olmamış ya da başka mahzurlar gördüğünden Peygamberimizin Reşit halifelerin sünnetlerine uyulması emri gereğince bu namazın bugün olduğu gibi bir imam marifetiyle kılınmasına karar verip, tayin ettiği bir imam marifetiyle kılınmasını sağlamıştır.
Gelelim konunun başka bir boyutuna. Tarih boyunca insanlık sosyal bir varlık olma hasebiyle birlikte hareket etme eylemlerini çok sevmiştir. Savaşlar, düğünler, cenazeler, kalabalık sofralar, ibadetler gibi.
Müslümanlar da birlikte eda ettikleri vakit, Cuma, bayram, cenaze namazı gibi ibadetlerine teravihi, de eklemiş, çalışma saatleri dışında olması, kadın erkek, çoluk çocuk birlikte kılınması nedeniyle de ayrı bir alaka göstermiştir. Bu alaka özellikle cumhuriyet dönemin de türeyen jet imam arama noktasına, en hızlı teravihi kim kıldırıyor yarışına kadar gitmiştir.
Namaz kılmak her zaman Allah için yapılacak en güzel eylemdir. Allah’ın en çok razı olduğu kulları Kur’an okuyanlar, Kur’an okumanın en makbul olduğu an ise namaz da okunandır der Allah dostları.
Ancak Namaz’ın da olmazsa olmaz kuralı tadil-i erkan’a göre kılınmasıdır.Allah Resul’ü (s.a.v) iki secde arasında oturma eylemi gerçekleşmeden yeniden secdeye giderek namaz kılan ashabına “Bu güne kadar böyle kıldığın namazlar boşa gitmiştir” buyurmuştur.
Camilerde teravih kılınmayacak diye Ramazan da camilere olan ilgimizi kesmeyelim. Vakit namazları, özellikle de sabah ve yatsı namazlarını camide kılmaya özen gösterelim.
Sünnet namazların en makbulü “Dünya ve içerisindekilerden hayırlıdır” şeklinde peygamberimizce övülen sabah namazının sünnetidir. Sabah namazının sünnetini evde kılmak da sünnettir. Sabah namazının sünnetinde ilk rekatta Kafirun, ikinci rekatta İhlas suresini okum ak da sünnettir.
Güneş doğduktan 45 dakika sonra başlayıp öğlen namazına 30 dakika kalana kadar kılınan bir namaz vardır peygamberimizin sürekli kıldığı ve ümmetine tavsiye ettiği. Adı Kuşluk ya da Duha namazıdır. Bu namazın en önemli özelliği Resullah’ın bildirdiğine göre bu namazı münafıklar kılmazmış. Ecri konusu ise sınırsız. Araştırırsanız inşallah ara sıra da olsa Kuşluk namazı kılanlardan olacaksınız.
Bugünlük bu kadarla yetinelim, gerisini haftaya ve devam ederiz inşallah.