“Harislerin göz testisi dolmadı. Sedef, kanaatkâr olduğundan inci ile doldu!”(Mevlana)

Bizde hırsını olumsuz yönde kullananlara; “Gözünü toprak doyursun!” derler. Yanılmıyorsam çok hırslı, dünya düşkünü olanlar için söylenmiştir bu söz ve bugünün dünyevileşen yani negatif yönde dünyevileşen insanları kastediyor…

Haris, kelime manası olarak sözlüklerde; “Bir şeyi aşırı ölçüde isteyen, çok istekli, bir şeye doymak bilmeyen, açgözlü, hırslı olanlar” denirken. Kanaatkarlık ise; “Az şeyle, elinde bulunanla yetinmesini bilen”, yetingen insanlar veya diğer canlılar için kullanılan bir sıfattır….

Bugün sizlere Mesneviden geçen bir hikâyeden esinlenerek yazımı sürdüreceğim. “Bundan yıllar önce bir padişah varmış. Bu padişah hem dünya hem de din saltanatına sahipmiş.

Bir gün özel muhafızlarıyla ava çıkmış. Yolda çok ama çok güzel bir kuş gördü, bu kuşu satın aldı arzusuna nail oldu. Fakat bir süre sonra bu kuşu kafeste çırpınmaya başladı ve hastalandı. Bu kuşu o kadar sevmişti ki padişah, hastalandıktan sonra kıl gibi olunca padişahın kanlı gözyaşı ırmağa döndü.  O devirdeki bütün hekimler bu kuşu iyileştirmede aciz kaldılar.

Padişah sonunda mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri gözyaşından sırılsıklam oldu.

Yokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını açtı, hoş bir tarzda medh-ü senaya başladı. Uzun uzun Rab ’binden kuşu dahil, bütün dünya arzularını vermesini istedi.

Oracıkta bir rüya gördü. Yarın yanına erenlerden birinin geleceği ve şifanın da bu hekimin tedavisi ile olacağı söylendi.

Ertesi gün o zatı pencerede beklemeye başladı.  Birde baktı uzaklardan bir zat geliyor, piri fani bu kişiyi padişah karşıladı. O gaipten gelen konuğun huzuruna vardı. Birbirlerine iyice yaklaştılar, tatlı diller döküldü, dostluklar pekişti. Birbirlerinden hiç ayrılmaz oldular ve tabi ki kuşun sevgisi de gönüllerde kalmamış oldu. 

Padişah: “Benim asıl sevgilim sensin, o değil. Fakat dünya da iş işten çıkıyor bazen, gönüller kayması gerekene değildi, başka şeylere kayıyor. Kuş da bak ölmüş, ölümlü olduğu için ama gerçek dostlar ve o dostun sevgilileri ebedidir…” demiş.

ASIL SEVGİLİ

Evet insanlar çoğu zaman dünyaya niçin geldiklerini unutarak, dünyaya ve dünyalıklara taparcasına bir hırs ile kulluklarını unuturlar.

İki vadi dolusu altına kavuşur, hırs bitmez üçüncüsünü ister, hatta dördüncüsünü, beşincisini arzular. Ama bir gün topraktan gelip, toprağa gideceğini anladığı gün, bu defa da bulabilirse Asıl Sevgiliyi aramaya başlar. O’nu(cc) bulduğu gün ise kalp mutmain olur, huzur bulur…

Yusuf ile Züleyha’nın hikayesinde de bu görülür. Züleyha, Yusuf(as) âşık olduğunu zanneder de bir gün acılar içindeyken Cenab-ı Allah’a muhabbete yönelir. Yusuf gelir yanına, evlenmek ister de kabul etmez. Ben gerçek aşkı buldum der…

Değerli dostlar, bu iki hikayecik de bizi anlatır. Şükür ve kanaat sahipleri her zaman zengindir, hırs onları yiyip bitirmez.

Ama dünya bu, çekicidir. Bazen kuştur, bazen altın, bazen kadın, kimi zaman da yattır, kattır…

Kimi zaman dostlarım bana sorarlar, nasılsın, iyi misin? Bence şaka da olsa; “Dünya kaçıyor, ben kovalıyorum!” derim.

Peki yakaladığında oldu mu? Diye sorduklarında ise: “Hiç kimse yakalayamamış ki, ben yakalayayım diye cevaplandırırım!”

Hep aynaya baktığımda, ağarmış saçlarım bana varacağım yerleri hatırlatır. Der ki, “Hayat bir varmış, bir yokmuş. Şu an var, yarın olmayabilir. Öyle ise anı yaşa ve Rab ’bine dön der o aynalar…”

Sakın yanlış anlaşılmasın, dünya için elbette çalışmak gerek. Ama ahiret hiç unutulmamalı. Namaz sonunda yaptığımız dua gibi, her iki dünya için istemek gerek Cenab-ı Allah’tan.

Sonra hırs insanı yer ve bitirir. Biz elimizden gelen gayreti göstereceğiz, gerisine de Allah’a bırakacağız.

Zaten yaşadıklarımız bize çok şey anlatıyor.

Kalın sağlıcakla.