Merhaba değerli dostlarım.

Geçen hafta Kur’an ve sünnete rağmen Müslümanlar niçin ayrı-gayrı başlığı altında sizlerle sohbet etmiştik. Bu hafta da devam edeceğimizi belirterek yazımızı noktalamıştık.

Lakin zaman zaman olduğu gibi hafta içerisinde yaşanan acı bir hadise nedeniyle geçen haftaki sohbetimize bir kısa ara verip bu acı hadise üzerinden sizlerle sohbet edelim istedim.

2011 yılında esen ya da estirilen Arap baharının en etkili olduğu ülkelerden biriside hiç kuşkusuz Mısır olmuştu. Otuz yıl süre ile Mısırı yöneten Hüsnü Mübarek rejimi esen bu güçlü rüzgâra dayanamamış ve devrilivermişti.

Aradan bir yıl geçti ve Mısırda ilk defa çok partili bir seçime gidildi. Seçim sonucu Hüsnü Mübarek’in devrilmesinde etkili olan İhvan-ı Müslim’in yani Müslüman kardeşler teşkilatının desteklediği Muhammed Mursi ilk turda % 52 oy alarak Mısırın seçimle iş başına gelen ilk cumhurbaşkanı olarak göreve başladı.

Muhammed Mursi ve Müslüman kardeşler devlet yönetimi konusunda kafi derecede tecrübeye sahip değildi. Halbuki Mısır hem bölge  hem de İslam alemi için önemli bir devletti.   Ancak gözden kaçan şey Mısırın Yusuf’u, Musa’sı olduğu gibi firavunları da hiç eksik olmamıştı.

Aynı zamanda bölgenin en önemli devletlerinden biri olarak İsrail için de her zaman bir tehdit oluşturmuştu. Gerçi Hüsnü Mübarek dönemindeki uygulamalar İsrail’i çokta rahatsız edici değildi.

2011 yılında esen Arap Baharı rüzgarı Tunus, Libya, Mısır ve Suriye de etkili olmuş, Mısır, Tunus ve Libya da mevcut yönetimler gitmiş ancak Suriye de farklı hesapların devreye girmesi sonucu bir sonuç alınamamıştı.

Suriye çok bilinmeyenli bir denklemin ortasında kalmış, bir yanda İran, bir yanda Rusya, bir yanda ise Fransa farklı hesaplarla olaylara müdahil olmuştu. Ancak gizliden gizliye Suriye de etkin olan asıl güç ise İsrail’di.

Mısırda Mursi yönetimi henüz yeni olmasına rağmen Suriye konusunda Türkiye ile birlikte hareket ediyor görüntüsü vermesi en çok İsrail’i rahatsız etmişti.

2009 yılı Ocak ayında Davos’ta Erdoğan’la Perez arasında yaşanan One Minute hadisesi ve akabinde Mavi Marmara olayı nedeniyle İsrail ve Türkiye ilişkileri hiç olmadığı kadar gergin bir durumda idi.

Bir yıla yaklaşan  Suriye de ki hadiseler konusunda Mısır ve Türkiye’nin beraber hareket etme kararı bölgede güç dengelerinin hesap edilemeyecek şekilde bozulacağını göstermiş, bu durum özellikle İsrail’in en güçlü hamisi konumundaki ABD’yi çok rahatsız etmişti.

Mısırın Türkiye ile Suriye konusunda birlikte hareket etme kararı kaos ve kargaşadan beslenen ve bu sayede çok fazla bir güvenlik sorunu yaşamayan İsrail iki komşusu Mısır ve Suriye de halkın desteklediği iktidarların olmasından rahatsız olmuş ve Mısır ordusundaki Amerikan işbirlikçi güçlerini harekete geçirivermişti.

Lakin durup dururken Mısır ordusunun daha bir ıl bile olmamış rejime müdahale etmesinin yanlış olacağı düşünülmüş, öncelikle askeri bir darbe için zemin oluşturmak için bir yıl önce yapılan seçimde Mursi’nin seçilmesini hazmedemeyen Mısır’ın laik-seküler  muhalefetini organize ederek meydanlara çıkmasını sağladılar.

Dünyayı yöneten güçlerin en büyük hedefi ülkeleri özelliklede Müslüman ülkeleri iki karşıt grup haline getirmeyi başarmış olmalarıdır. Tıpkı bizde olduğu gibi. %99 u Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede nedense seçimlere iki ittifak şeklinde yapılıyor, seçim sonucu ne gariptir ki tıpkı Mısırda olduğu gibi %52 ye %48 şeklinde sonuçlanıyor.

Değerli dostlar bir hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Hem ülkemizde bir çok defa olduğu gibi  hem de Mısırda 2013 yılında gerçekleştirilen askeri darbe sadece askerin kendi başına yaptığı bir hareket değildir. Bu bölgede ki ülkelerde zaman zaman gerçekleşen bu darbelerin asıl dayanağı askerle beraber Müslüman-Muhafazakar topluma karşı birlikte hareket etmekten imtina etmeyen Laik-Seküler yani dine karşı ya da dine mesafeli olan kesimlerin desteğidir.

15 Temmuz 2016 yılında ülkemizde gerçekleştirilmeye çalışılan darbenin başarısız olmasının birinci nedeni daha önceleri olduğu gibi emir komuta zinciri içerisinde özellikle komuta kademesinin darbe yanlısı olmaması ve birkaç yüz gözü kara yiğidin meydana çıkması nedeniyledir.

Bu arada şu hususu bir not olarak düşmek gerekirse; Silahlı kuvvetlerimizde  ABD etkisi ile hareket edebilen subayların özellikle komuta kademesine gelmesine göz yumulursa ve o birkaç yüz yiğidin de meydana çıkması engellenirse ülkemizde her zaman bir askeri darbe ihtimalinin  mevcut olduğunu, özellikle böyle bir darbe kalkışmasına destek verecek büyük bir laik-seküler halk kesiminin de mevcut olduğu asla gözden uzak tutulmamalıdır.

Tekrar konumuza dönersek bir yıl bile sürmeyen cumhurbaşkanlığı 2013 yılında bir askeri darbe ile sonlandırılan Hafız-ı Kur’an Muhammed Mursi 17 Haziran Salı günü yani dört gün önce bitmek bilmeyen mahkemelerinin sonuncusunda bu dünyadan göçerek özgürlüğüne kavuştu. Rabbim taksiratını affetsin. Onun ülkesine ve Müslümanlara hizmet için çıktığı yolda çektiği çilelere karşı ona inşallah cennetinde köşkler nasip etsin.

Değerli dostlar, Muhammed Mursi çok özel birisiydi. O öncelikle yiğit bir Müslüman’dı. Aslında her Müslüman’ın normalde yiğit olması gerekir. Çünkü gerçek bir Müslüman sadece Allahtan korkar. Allahtan korkan bir kişi de başka hiçbir güçten korkmaz.

Bir söz vardır” Bir ölür bin diriliriz”diye. Rabbim bu alemden göçen  Muhammed Mursi gibi alemi İslama nice yiğit Muhammed Mursiler nasip etsin.

Kalın sağlıcakla.