Hakikati insanların ölçüleriyle değil; insanları hakikatin ölçüleriyle tanı. Hz. Ali (r.a.) Allah dostlarından birinin yanına bir adam gelerek sorar: "Şeriat nedir, tarikat nedir, hakikat nedir?" Allah dostu; cami avlusunda yürürlerken, abdest alan birini göstererek, "Git ve ona bir tokat at" der adama. Adam gidip abdest alan adama bir tokat atar, abdest alan adam ayağa kalkıp kendisine karşılık vererek aynı kuvvetle bir tokat indirir adamın yüzüne. Allah dostu: "İşte bu şeriattır, sen bir tokat attın ve karşılığını gördün," der. Yürürlerken "Git şu adama da bir tokat at" der Allah dostu. Adam ona da tokat atar, ama bu adam sert bir bakışla dönüp tokat vurana bakar. Allah dostu, "İşte bu da tarikattır. Adam 'Belayı hak ettim, Allah cezamı gönderdi de bir bakıyım kimin eliyle bu cezayı verdi' diye düşünür" der. Sonrasında bir adamı daha göstererek, "Git, bir de şu adama bir tokat indir" der. Adam, ona da bir tokat atar, tokat yiyen hiç istifini bozmaz; kafasını kaldırıp yukarı bile bakmaz. Allah dostu; "İşte bu da hakikattir" der. Bu adam 'Ben belayı hak ettim, Allah da cezamı verdi; ne fark eder kimin eliyle olduğu' diye düşünür. Yani şeriat kıssasa kısastır, tarikat şeraitin amele döküldüğü peygamber ve veli fırınlarıdır, hakikat ise şeriat ve tarikat vesilesi ile en yüce gaye olan fena fillaha erişmektir... Yani her kimden gelirse gelsin, her fiilin ve kelamın hakikat anlamında Allah'tan geldiğini bilmektir. Her şeyde, her zerrede onu (c.c.) görmektir."