Hafta sonu F. Fuller’in, İslamsız Dünya arayışıyla ilgili yazdığı kitabının değerlendirmesi yapmıştım. Yazıma iki türlü tepki geldi, bir gurup arkadaşım, bu konular ulusal hatta uluslararası konular hocam, yerel konulara yönelik yazsan iyi olur önerisi yaparken, diğer bir gurup çok güzel konulara değiniyorsun yola devam dediler. Her iki okuyucu gurubuna da teşekkür ediyorum. 25 yıldır aralıksız makale yazan bir gazetece olarak, genelde yerel konulara hiç girmedim, çünkü Maraşımızda yerel yazdığınız zaman alınıp, kırılmalar oluyor bunun için genel konuları yazıyorum. Zaman zaman yerel yazacağım ama biz eğitimciler ışık tutmayı çok severiz, araştırma yazıları yazmaya devam edeceğim inşallah! Bu gün yine Fuller ile devam edeceğim yazıma. “ABD’nin Orta-Doğu politikalarının belirlenmesinde etkin olan G. Fuller’in bu değerlendirmeleri, ABD emperyalizminin Orta-Doğu politikalarını yürütmede geliştirdiği ve kullandığı siyasi İslam stratejisindeki değişimi ve gelişimi de ortaya koyması açısından çok önemli diye düşünüyorum. Öncelikle şunu belirteyim; Orta-Doğu’daki ABD politikalarına, askeri müdahalelerine  bölge halkının gösterdiği tepki ve direnişi, biliyoruz. Bu direniş belkide bizi kendimize getirecek. Silkileneceğiz, dirileceğiz… “Fuller, Ortadoğu’da sorunların kaynağında İslam’ın bulunmadığını ve çözümün de yine İslam’dan ibaret olmadığını, dolayısıyla öne sürülen sadece İslam’a dayalı yüzeysel varsayımlar yerine daha geniş bakış açısıyla olayları değerlendirmeye çağırır.” Ama biz biliyoruz ki, çözüm İslam’da. Fuller daha da ileriye giderek, Orta-Doğu’da, eğer İslam değil de Ortodoksi olsaydı, benzer sorunların Ortodoks dünyası ile yaşanacağını söyler. Ona göre; ‘Eğer İslam, Hıristiyanlığın Ortadoğu’nun büyük kısmındaki hâkimiyetini kırmamış olsaydı, bölgenin tamamı bugün çok büyük ihtimalle Doğu Ortodoks Hıristiyanlığının egemenliği altında olacaktı!” İşte hayalleri de bu görüşle başlıyor… Tüm bunlardan yola çıkarak, Ortadoğu’nun Batı dünyasına karşı teşkil ettiği sorunların belirgin hale getirilmesinde günümüzdeki Ortodoks Hıristiyanlığının dini ve ideolojik bir sıçrama tahtası olarak işlev görebileceğini rahatlıkla hayal edebiliriz.’ Derken, şimdi bu iddiayı yorumlayın bakalım, nerelere ulaşacaksınız? İKİBİN YILLIK HAYAL Fuller, Orta-Doğu’daki gelişmelerde, tarihsel olarak varlığını bugünde sürdüren, çoğunlukla göz ardı edilen veya üstü örtülerek görmezden gelinen belirli düşüncele ve dinamikleri ortaya koymaya çalışır. Böylelikle Ortadoğu’da olayların İslami etkenlerin ötesinde neden ve nasıl geliştiğine dair ‘yeni bir bakış’ açısı sunmaya çalışır. Bunu yaparken de 1995 yılında yazdığı‘Kuşatılanlar- İslam ve Batı’nın Jeopolitiği’ raporunda geliştirdiği görüşlerden daha farklı bir yaklaşım içine girer. ‘Kitabın sonunda okuyucuları Doğu-Batı ilişkilerindeki veya Batı ile “İslam” arasındaki mevcut kriz durumunun aslında dinden daha çok siyasî ve kültürel anlaşmazlıklar, çıkarlar, rekabetler ve çatışmalarla ilgili olduğuna ikna edebilmeyi umuyorum. … Oysa mevcut gerilimlerin merkezinde dinin yer almadığı sonucuna vardığımız takdirde ne kadar karmaşık olsalar da bu sorunlarla mücadele etme, hatta çözme olasılığımız oldukça artar. … Neticede anlaşmazlıklar yaşayan dinler değil, devletlerdir.’ Görüşünü savunur. Dikkat edin Fuller bu görüşü ile kendi içinde çelişkilere de düşer, bir  nalına, bir mıhına vurur. FULLER HAKLI ŞEYLERDE SÖYLER Fuller bazen haklı şeylerde ortaya koyar. Mesela “Orta-Doğu’da, İslam dünyasında ortaya çıkan şiddetin de kaçınılmazlığına vurgu yapar. Bu şiddetin İslam’dan değil, emperyalist saldırıdan kaynaklandığını söyler. Dünyanın başka bölgelerinde yaşayan başka halkların emperyalizmin saldırılarına karşı gösterdikleri direnç gibi Orta-Doğu halklarının da direnç gösterdiğini söyler. Emperyalist yönetim anlayışının Müslüman ülkelerindeki yönetim yapılarını parçalayarak, geleneksel kurumları yıkarak ve kültürel kalıpları altüst ederek Müslüman dünyasının doğal gelişimini bozduğunu, kültürel yapılarını alt-üst ettiğini, sömürdüğünü söyler. Bu durumun farkında olan Orta-Doğu halklarının da sömürgeci Batı’ya tepki duyduklarını belirtir. Soğuk Savaş sonrası ABD’nin Orta Doğu’da giriştiği askeri müdahalelerin bölgedeki tepkileri daha da arttırdığına dikkat çeker. ‘İslamsız Dünya’ kitabıyla, Fuller, ABD’nin politika yapıcıları ve yürütücülerini ‘İslam olgusunu’ düşüncelerinin merkezine koymamaları konusunda uyarır. Onları yeniden nesnel dünyaya çekmeye çalışır. Böylelikle de ABD’nin bölge politikalarını oluşturan ve yürüten kesimlerin, kendi yarattıkları yanılsamalar dünyası içine düşerek yanlış politikalara yönelmelerini engellemeye çalışır.” Peki onlar bunu yaparken, biz acaba hangi projeleri gerçekleştiriyoruz? Bende merak ediyorum. Kalın sağlıcakla.( anafikirgen)