Gerek ilimizde ve ülkemizde; gerekse tüm dünyada her gün gündem oluşturacak yüzlerce önemli hadise oluyor ve biz bu hadiselere kapılıp gidiyoruz. 

Bu bağlamda insanları sınıflandıracak olsak, birinci gurup her şeye rağmen sorumluluklarını unutmayanlar, diğer gurup ise; “ Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına!” diyerek ‘batsın bu dünya’ şarkısını söyleyenler dir…

Bu durum ile ilgili olarak Bediüzzaman,yıllar önce Şam’da bir hutbe okur. Der ki, bu zamanda iki dehşetli hal vardır. 

“Birincisi: Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye, akıl ve fikre galebe gelenler. (Yani, geleceği hesaba katmayan insan tipleri.)

Bu tipler ne kendisine, ne ailesine, ne vatanına ne de inandığı değerlere kıymet vermez! Dünyaya geliş nedenlerinin farkında değildir. Günde beş vakit ezan okunur duymaz, hafta da bir gün olsun Cuma namazına gitmez. Yani başındaki fakirin açlığının farkında değildir. Bir yetim başı okşamamış, bir fakirin karnını doyurmamıştır. 

Eşi ve çocuklarına zaman ayırmaz, çocuklarının öğretmenine yılda bir defa da olsa uğramamıştır.  Çocuğunu okula yazdırır, sonrasında “ Eti senin kemiği senin diyerek!” bütün sorumluluklarına öğretmene yükler..

Çalıştığı işyerinde uyumsuzdur, evina barkına bakmaz, sonra bir gün….

Bu gurubun içinde bir inananlar vardır, bir def inkarcılar. Az da değildir sayıları. Türkiye’de 5 milyon ateist olduğu söyleniyor. Avrupa’da bu sayı daha da yüksek. Yıllar önce bir İspanyol ile görüştüğümde, öldükten sonra dirilme diye bir gerçekten haberdar olmadığını, insanların yüzde 70’nin Allah’a inanmadığını söylemişti…

Bu tipler için bakın Bediüzzaman ne söyler. 



KÜFRÜN İNADI 

İkinci dehşetli hal ise: Eski zamanda küfr-ü mutlak ve fenden gelen dalaletler ve ‘küfr-ü inadî’den(inatçı inkarcı) gelen temerrüd, bu zamana nisbeten pek azdı. Onun için eski İslâm muhakkiklerinin dersleri, hüccetleri o zamanda tam kâfi olurdu. Küfr-ü meşkuku çabuk izale ederlerdi. Allah’a iman umumî olduğundan Allah’ı tanıttırmakla ve cehennem azabını ihtar etmekle çokları sefahetlerden, dalaletlerden vazgeçebilirlerdi.

Şimdi ise eski zamanda bir memlekette bir kâfir-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir. Eskide fen ve ilim ile dalalete girip inat ve temerrüd ile hakaik-i imana karşı çıkana nisbeten şimdi yüz derece ziyade olmuş. Bu mütemerrid inatçılar, firavunluk derecesinde bir gurur ile ve dehşetli dalaletleriyle hakaik-i imaniyeye karşı muaraza ettiklerinden, elbette bunlara karşı atom bombası gibi bu dünyada onların temellerini parça parça edecek– bir hakikat-i kudsiye lâzımdır ki onların tecavüzatını durdursun ve bir kısmını imana getirsin

İşte Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun ki bu zamanın tam yarasına bir tiryak olarak Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın bir mu’cize-i maneviyesi ve lemaatı bulunan Risale-i Nur, pek çok muvazenelerle, en dehşetli muannid mütemerridleri, Kur’an’ın elmas kılıncı ile kırıyor. Ve kâinat zerreleri adedince vahdaniyet-i İlahiyeye ve imanın hakikatlerine hüccetleri, delilleri gösteriyor ki yirmi beş seneden beri en şiddetli hücumlara karşı mağlup olmayıp galebe etmiş.(Nurlar)


KUR’AN KALBİ HASTALIKLARA ÇAREDİR . 

Günümüz insanı madde peşine koştuğundan, Allah’ın kendilerine gönderdiği mektubu okumaya zaman ayırmıyorlar. Yani Kur’anı anlamak, Kur’an-i bir hayat yaşayıp mutlu olma noktasında gayret göstermiyorlar. Bu konuda örnek de yok etrafımızda. Demek ki çağımız, Ahir Zaman. Demek ki kıyamete doğru hızlı adımlarla yürüyoruz. Demek ki, yakın zamanda yerin altı, üstün hayırlı olacak…

Bu dünya denilen meşguliyet gemisi, bizi diyor ki; “ Bindin bir alamete, gidiyorsun kıyamete!” Bizde deriz ki; “Uyan gözlerim gafletten uyan!” 

Kalın sağlıcakla.