“Sen şu halkı zincirsiz görme; çünkü bütün insanlar görünmez zincire vurulmuştur. O zincir, onları kazanca, ava, madene, denize götürür. Cenab-ı Hak; “Biz insanların boyunlarına birer ip bağladık.” (Yasin; 8)
İnsanoğlu, hatta bütün canlı varlıklar bir şekilde sorumluluk altındadır ve bu sorumluluklara bağlı kalanlar kolay kolay zincirlerini kıramaz, böyle olunca da hakiki kul olurlar, sonunda ilahi makamlara ulaşabilirler…
Kul aslında bu sorumluluklar altında kul olduğunu anladığında, özgürlüğüne kavuşur.
Bediüzzaman bunun için olsa gerek: “Faniyim, fani olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcûdâtı umumen isterim” demişlerdir.
Bu felsefeye uyan kul Allah için verdiğinde, vermenin lezzetine ulaşır. Ve sonunda başaranlar rızayı ilahiyi kazanırlar…
Mesnevi’de girişteki Yasin Suresinde belirtilen boynumuza bağlanan ipler için ahlak, huylardan ileri geldiği ifade edilir.
Yani kim Rabbine kul olursa güzel ahlaklı olur, huyunu güzelleştirir, sonra da acizliğini ve fakirliğinin farkına varan kul o zaman zincirleri kırar. İlahi makamlardan bir makam elde eder.
AHLAK BİZİ ŞEKİLLENDİRİR
Yazılarını zevkle okuduğum ve ruhumu derinlikte veren Eğitimci Yazar D. Ali Taşçı (28.9.20201) “Zincirleri kırmadan asla!” başlıkla yazısında işte bu gerçeklere işaret ederek diyor ki: “İnsanın içinde bulunduğu konum, yetişme tarzı, sahip olduğu bilgi onun zincirleri hükmündedir. İnsan zenginleşir de padişah gibi ekmek için çalışmaya ihtiyacı kalmazsa, artık şöhrete, ada, sana, şairlerin methine, övüşüne âşık olur.” (Mesnevi)
Bu nedenle Hakikatten gelen ilimle, yerel denilebilecek ilim arasında fark vardır; fakat bunlar birbirleriyle de çelişmezler, her biri diğerine yol açar. Ne var ki bu yolların trafik kurallarını bilmezsek, uçurumdan aşağı yuvarlanırız. İnsan dünyada yaşarken dünya bilgisine muhtaçtır. Dünyayı aştığındaysa, onu dünyadaki bilgiler kuşatamaz ve daha deruni bilgilere ihtiyaç duyar. Bu bilgiye nasıl ulaşacaktır? İşte bu bilgiye ulaşmanın yolu nakildir, yani vahiy. Vahiy, aynı zamanda dünya bilgisini de doğru bir biçimde kullanmanın yoludur. Vahiysiz dünya bilgisi karmaşadır ve insanı bataklığa sürükler. Vahiysiz dünya bilgisinin en bariz örneği, “BEN”i öne çıkarması, paylaşımı reddetmesidir. Çünkü vahiysiz bir zihin, kendini ilah edinmekten çekinmez. İşte zincirler burada şakırdar. Bunun adı savaştır.
GÖNÜL KIRMA HA
“Aslında şu gönül bir mescittir. Beden orada secdeye kapanmıştır. Nerde mescit, yani böyle gönül varsa, kötü huylu bir arkadaş onun keçiboynuzudur. Yani gönlün harap olmasına sebep olur. Eğer senin gönlünde kötü huylu bir arkadaşın sevgisi belirirse, bil ki, bu sevgi gönül mescidinin yıkılmasına sebep olacaktır. Kendine gel de ondan kaç; onunla az konuş.” (Mesnevi)
Gönül mescidinde secdesi olmayan bir beden, dünyayı ele geçirse, bütün dünya onun için zincire dönüşmez mi?
Özgürlük deniyor ya, öz, gür akmadıkça… gülesi geliyor insanın. Herkesin davranışı, dünya hayatındaki konumu; onun hayat boyu geliştirmiş olduğu inanç ve ahlâk kuralı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca kabın içinde ne varsa, dışarıya sızan da odur.
Ruhi boyuttaki boyunlarında zincir şakırdatanlar, dünyaya özgürlükler dağıtma kahramanı olarak alkışlanıyorlarsa, o dünyada en özgür yer, bir mağaranın en dip yeri olsa gerek!”
Konuyu şöyle bağlasam diyorum. Nefsine uyan kulun anladığı özgürlük aslında şeytanın arzu ettiği kibir bir özgürlüktür. Gerçek özgürlük ise kula veya nefsine kul olmaktan öte, Allah’a(cc) kul olmaktan geçiyor.
Hay dediğinde yüreği titreyenlere selam olsun. Zincirlerini kıranlara selam olsun!
Kalın sağlıcakla.