Türkiye için bundan sonra ki öncelikler Fırat Kalkanı olacaktır. Ya bundan önceki yaşanılanlar?   *Geçmişi unutmamak gerek! Hükümet ve eşrafının Orta Doğu dediğimiz Arap Yarımadası’na olan dirsek temasını biliyoruz. Bunun yanında Müslüman olmak ile Arapları taklit etmek arasında ki farkı bilmeyen toplumun bir kısmı ile karşı karşıya maalesef kaldık. Aslında bunun bu şekilde olmasını sağlayan diğer etkenlere de geleceğiz. Amaç Müslümanlığı doğru yaşamak mı, yoksa var olan kriterleri kendi nefsine uygun hale getirip bilgiden yoksun bırakılan topluma dayatmak mı? Ataerkil bir yapıdan geldiğimiz ve dogmatizm’i sonuna kadar yaşadığımızdan dolayı, soru sormak veya araştırma yapma ihtiyacı hissetmiyoruz. Bundan dolayıdır ki yıllarca siyasiler ne dediyse kabullenişimiz. Ve sebep sonuç ilişkisinde gelinen nokta Fetö gibi dini kendi kötü emellerine alet eden terörist bir yapının çıkması.   *Kime karşı gardımızı almalıyız? İnsan yaşadığı çevredeki her şeye gardını alma ihtiyacı hisseder, bunu hissetmesinin temelinde ki duygu korunma ve zarar görmemedir. 24 Ağustos gecesi başlatılan Fırat Kalkanı operasyonu da bundan ibarettir. Sınırımız da cereyan eden olaylara tabi ki müdahale etmeliyiz ama müdahale var müdahale var! Yapılan operasyonu kısmen doğru bulmakla beraber, yapılış şeklini doğru bulmuyorum.  Karşınızda seçilmiş bir hükümet var, siz onunla beraber tedbirler almak yerine, “Zamanında kardeşim denilen kişi” ona karşı olan muhaliflerin yanında olmakla bu süreç başlamıştır. Bu güne gelince “Vatan evlatları” terörist yuvasına dönen Suriye topraklarına gitmek zorunda kalmıştır. Peki, başka seçenek yok muydu? İlla seçilmiş hükümetin yanında olmak gibi bir zorunluluk yoktu. O zamanda kendi sınır politikanızı ortaya koyup sınır tedbirlerini arttırır, gerekirse TSK’da görev alan güvendiğiniz askerleri o bölgeye gönderip nabız yoklaması yapılabilirdi. Bilgisayar oyununda ki gibi sınırlarımızı korumak için diğer ülkeye öylece elinizi kolunuzu sallayarak girmeye çalışınca, kanla beslenmeye başlayan bu kadim topraklardan çıkması da zor oluyor. Fark ettiyseniz güvenilir TSK askerleri dedim, sayın meclisin uyguladığı yanlış politika ve TSK’nın içinde ki Fetö yapılanması kuruma olan inancımızı zayıflattı. Kime karşımı gardımızı almalıyız? Tabi ki kendimize…   *Biz! Operasyon başladığı günden bu yana birçok mecra büyük bir zaferle döneceğiz, Türk’ün gücünü göreceksiniz nidaları atmaya başladılar. Halkımıza hayali bir Dünya’da zaferden zafere koşan bir ülke vaat ediliyorken, neden sürekli başarısız oluyoruz? Cevap çok açık… Çünkü daha yeteri kadar güçlenmedik! Bu kadar güçlenmediğimiz içinde Amerika ve Rusya’nın yanında olmak zorunda kalıyoruz. Diyeceksiniz ki iki düşman ülkenin yanında “BİZ” nasıl oluyor da durabiliyoruz, taviz vererek tabi ki. Bu şartlarda başka türlü olması da pek mümkün görünmüyor. Ayrıca; Operasyonun başarılı geçebilmesi için “Şehit” vermemiz gerekiyor söyle mi doğru bir söylem midir? Neden kolay çıkıyor dudaklardan o sözler? Şehit vermezsek bu toprakları hak etmiyoruz denilmek mi isteniyor? Vatan savunmasında elbette Şehitlerimiz olacak ama bu şekilde empoze edilmesi yanlış değil midir?   *Haz! Operasyonun başarı kriteri nedir? Neye göre başarılı olacağız neye göre olmayacağız? Aslında ilk başta denilen şeyler şuydu, Suriye hükümetini tanımıyoruz vb. cümleler. Şu an gelinen noktada Suriye hükümeti ile masaya oturabiliriz deniliyor, hani başarı, hani gaziler, hani şehitler demezler mi? Başarılı olmak istiyorsak önce kendimizi tanıyacağız, halka yanlış bilgi vermeyeceğiz. Dün beyaz dediğimize bugün siyah demeyeceğiz. Nefsimiz uğruna hareket etmeyeceğiz. Önceliğimiz Fırat Kalkanı gibi görünüyor ama önceliğimiz her zaman ‘’Türkiye’’ olmalıdır.   *Gel Zaman, Giz Zaman! Bu operasyon ne zaman mı başladı, Suriye halkını topraklarımıza aldığımız gün başladı! Sayın hükümet bize büyük bir devletiz biz her şeye muktediriz derken göğüslerimiz kabardı evet artık oldu, kimine göre Osmanlı yeniden doğuyor kimine göre Türkler ayağa kalkıyor. Fakat şöyle de bir gerçek var… 4.980. 000 km2 toprağı olan gurur duyduğumuz Osmanlı imparatorluğu çağın değişiminden kaçamamış, yıkılmış, ( tıpkı Avrupa’da da krallıkların yıkıldığı gibi)  kendi devrini tamamlamıştır. Burası artık 780 bin km yüz ölçümüyle Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun torunları Türkiye Cumhuriyeti Devletin’ de yaşamaya devam edecektir. Hayal ettiğimiz ve görmek istediğimiz ile gerçeği birbirinden ayırt edebilmek, bu çağın en zor hakikatidir. ‘’Geçmişimizle gurur duyalım fakat adı üstünde ‘’geçmiş’’ diyoruz, geleceğe yani hep ileriye bakmamız gerekir. ’’ diye düşünüyorum. Neye inanırsak inanalım, dünya görüşümüz ve yaşam tarzımız ne olursa olsun, tüm insanlara sevgi ve saygıyla yaklaşalım… Ne dersiniz!  Gününüz sağlık ve başarılarla geçsin. Hoşça kalınız.