Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 98. yılını kutladık. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen hala o ruhun insanlarımızda yaşadığını görmek beni de ziyadesiyle sevindirdi. O ruha bakarak şunu açık ve net bir şekilde söyleyebilirim: Bu ülkenin sırtı hiçbir zaman yere gelmez ve gelmeyecektir. Bu kadar genç ve yaşlıyı bir araya getiren şeye ister Kuva-i Milliye ruhu deyin ister başka bir şey deyin, kahramanlık örneği olan bize has olan çete elbisesini giyip cadde ve sokaklarda gezilip kortej halinde resmigeçit yapıyorlarsa hala bu ruhun devam ettiği bir gerçektir.
Bu topraklarda her biri diğerinden daha özverili, diğerini daha çok düşünen milyonlarca insan yaşadı. Hala da yaşamaya devam ediyor. İnsanlık âleminin çok azına nasip olan bu güzellik; teknolojiden ve demokrasiden de çok daha değerli ve çok daha önemli.
Kendi hayatlarının merkezine eşin, dostun, konu komşunun dertlerini, sevinçlerini koyan bu toprakların insanları bu anlayışını her daim diri ve heyecanlı tutar.
Bizler birbirimizi konuşuruz; birbirimizle konuşuruz. Bizler başkalarıyla yaşarız. Başkaları olmadan bu ülkenin anlamsız olduğunu biliriz. Yabancıların, bize hediyesi ikramı olduğuna inanırız. Bu topraklarda birbirini sevmek, birbirinin sevdiklerini sevmek gibi âdeta sözleşmiş gibi bir anlayışa sahibiz.
Bu toprakların insanlarını sadece sevmek yetmez; sevdiklerinin sevdiklerini de sevmek ve onların bunu sevdiklerini söyleme gereğini de duymaz.
Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, Vatan sevgisi, ana-baba sevgisi bu ülkemizde sadece anlatılmaz yaşanır.
Bu toprakların insanları gariplere mekân, iş, güç, garip bulurlarsa da sevilir ve sever. Bu toprakların insanları kimsesizlerin, yolda kalmışların, düşkünlerin yanında olmayı bir görev ve ibadet olduğunu kabul eder. Bu toprakların insanları; Balkanlarda, Kafkaslarda, Afrika’da, Uzak Doğu’da yaşayan o yoksul insanların yanında olmuş ve onlar tarafından sevgi ile karşılanmıştır. Bu toprakların insanları mazlumların derdini dert edinir, imdadına yetişir. Bu toprakların insanları birbirlerini severler, sayarlar ve arka çıkarlar.
Bu ülkenin insanları, yaşayanı şöyle dursun, ölüsüyle bile bağını koparmayan, sadece ve sadece bizim milletimizdir.
Bu topraklarda yaşayan insanlarımızın en büyük isteği ve arzusu, doğduğu ve gönül verdiği, vatan kabul ettiği bu topraklarda ölmektir. Biliriz ki bu topraklarda ölürsek her zaman mezarımıza bir Fatiha okumaya gelecek insanlar olacaktır.
Yaşayanı bir kenara bırakalım, ölüsüyle ve de şehitleriyle bağını koparmayan millet, bizim milletimizdir. Dünyada başka bir örneği bulunmamaktadır.
Bu değerlere sahip çıktığımız için bundan tam 98 yıl önce Kurtuluş Savaşı’nda ilk kurşunu sıkan Sütçü İmam ve canlarını seve seve veren Arslan Bey, Mıllış Nuri, Yakup Hamdi Bey, Senem Ayşe, Mehmet Ali Kısakürek, Çakmakcı Said ve birçok kahramanların fotoğrafları gençlerimizin ellerinde törenlerde yerini almaktalar.
Bizim gibi devletine, vatanına, milletine, dinine sahip çıkan başka bir millet yoktur.
Bir taraftan kahraman askerlerimizin vatanımızı korumak için Suriye topraklarında savaşmakta olduğu günleri yaşıyoruz. O kahraman ordumuz, 80 milyon insanın arkalarında olduğunu da biliyorlar. Canla başla savaşıp bizlerin göğsünü kabartıyorlar.
İşte bir asra yaklaşan Kurtuluş Savaşımızda o günkü milliyetçilik ruhu ne ise şimdi de aynı ve daha fazlasıyla o ruhu görmek mümkün.
Allah ordumuza yardım etsin zaferlerini daim etsin.