Yaklaşık 1,5 asırdır Türk-İslam coğrafyasının değişmeyen yazgısı; Savaş, kan, acı. Lime lime edilen bedenlerden boşalan gözyaşı, gözlerden akan yaş mıdır? Kan mıdır?
Bugün 12 Şubat 2019 Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 99. Yıldönümü. Ne tür bir kurtuluş? Fiziki mi? Ruhi mi? Şahsi mi? Bu soruların cevabını tarihçiler versin… Bildiğim bir gerçek şudur ki; 12 Şubat’tan ABDUREHİM HEYİT’e kadar uzanan tarih aralığında sürekli bizlerin; yani Müslüman Türk’lerin öldürülüyor olması.
Ölüm, hiçbir insana yakışmayan, cinayeti her kim işlerse işlesin karşısında olduğumuz gerçeği unutulmamalı. Acının tarihi, haritası, coğrafyası olamaz. Mazluma dini sorulmaz. Evrensel düşünce objeleri ile düşünebildiğimiz zaman tüm zalime ve zulme hep birlikte isyan edebilmemiz gerekmektedir. Sütçü İmam’dan Mehmet Kamil’e, Abdurehim Heyit’ten Ömer Halisdemir’e kadar baktığımızda Emperyalist anlayış ve akımlara cevabın, ırk planında TÜRK, din planında Müslümanlar tarafından verildiğini görüyoruz.
Batı’lı azgın canavarların Türk’e ve Müslümanlara rahat nefes aldırmama politikası asrın başından beri işliyor. Bu politikanın karşısında kimler olursa onlar için ‘öldürülmesi gereken bir goyim…’ Goyim; Yani hayvandan aşağı… Batı’lı böyle görüyor, içlerinden çıkan bir takım insaf ve vicdan sahibi aydın ve düşünürlerde aforoz ediliyor, böylece ana politika durmaksızın işletiliyor.
İSYANIMIZ ZULME VE ZALİME KARŞI
Batı kafası bilmiyor ki; bu coğrafya için kararlar sadece laboratuvarda alınamaz. Ampirik kafanın şaşıp kaldığı şey tam da burada. Plan kuruluyor, işletiliyor, ampirik ve rasyonel olarak hiçbir sorun ve sıkıntı görülmüyor, lakin hesap edilmeyen Anadolu Milleti’nin imanı… Bu iman rasyonel gerçekliği alt üst ediyor. 15 Temmuz’da kaldırım taşıyla F 16’ların imhasını konuşan Türk, deneye dayalı tüm rasyonel gerçekliğin canına okuyor.
Bu coğrafya, özelde de Türkiye’nin isyanı; zulme ve zalime karşıdır. Kim zulüm işliyorsa elimiz, gücümüz ve dahi bedenimizin tüm uzuvları ile karşısındayız. Bu gerçek hiçbir zaman unutulmamalı.
12 ŞUBAT’TAN ABDUREHİM HEYİT’E
Aziz Kahramanmaraş…
99 yıldır her 12 Şubat’ı kutluyorsun, sokakta, caddelerde…
Artık bu çocuksu kutlamalardan vazgeç. Sen, tarih boyunca her asırda zaferden zafere koşan bir millet ve devletin mensubu olan şehirsin. Tarihin de zaferin mi yok ki, ‘sonradan görme bu âdetlerle’ durdurak bilmiyorsun ve eğleniyorsun. Sen Malazgirt’sin, Mohaç’sın, Plevne’sin, Viyana Kuşatmasındaki Ulu’sun, Preveze’sin, Çanakkale’sin, Kutul’amaresin, Akka’sın, Niğbolu’sun, İstanbul’daki Fatih’sin, Ankara’daki Yıldırımsın, hâsılı sen; Türk’sün, zafersin, başarısın, tarihsin…
Zaferi olmayan milletler sonraki zaferlere sevinirler, senin tarihin zafer doludur, en başından kutlamaya baksan ‘zafer sarhoşluğuyla’ aklını ve kalbini kaybedersin, vazgeç bu işten…
Sen Medeniyet Devleti olma yolunda Kurtuluşun 100.yılında; yani 2020’nin 12 Şubat’ına hamleni yap, ruhunla, aksiyonunla, fikrin ve projelerinle Medeniyet Şehri olduğunu göster… Edebiyatına, kültürüne, sanatına sahip çık… Asıl Fransız’a verilecek fikren gerçek budur.
OZANLAR SUSARSA EZANLAR SUSAR
Kızıl bayrağıyla sinelerdeki berraklığı hedef alan Katil Çin Devleti’nin 2 yıldır tutuklu olarak tuttuğu büyük ozan Abdurehim Heyit, Nisan 2017’de tutuklandı. Uygur Türk'ü Şair Tahir Hamut, Heyit’in tutuklanması sürecini Urumçi’deki Sincan Şarkı ve Dans Topluluğu yetkililerinden duyduğunu belirterek, şöyle anlattı;
“Polis Heyit’i tutuklamadan önce birkaç kez onu evinde ziyaret etmiş. Polis onun okuduğu ve yorumladığı Atı’lar Ata’lar) adlı şarkıyı niçin bestelediğini ve ne sebeple yorumladığını sormuş.
Ayrıca bu şarkının söz yazarının kim olduğu ve niçin yazdığı hakkında da sorgulamış. Daha sonra bu şarkının sözlerini yazan şair Abdurehim Abdullah da tutuklanmış. Heyit’in yorumladığı şarkının sözlerinde geçen “savaşın şehitleri – jenglerde shehit ” ifadesi hakkında özellikle durdukları ve bu cümle üzerinde çok hassas davrandıkları söyleniyor.
Aslında, o şarkının ana mesajı geçmişte savaşlarda şehit olan Atalarımızı ve bu savaşların kurbanlarını hatırlamak ve gençlerin bu günlerde parti yapmalarını (eğlence düzenlemelerini) eleştirmekti. Bu sözlerin aşırılık veya cihad ile bağlantılı olduğu için tutuklandığı yolunda söylentiler var.
Çin polisleri “muhtemelen “Ata’lar – atilar” şarkısı ile cihad arasında kendince bir bağ kurmak istemiş.”
ABDUREHİM HEYİT'İN ŞARKILARI
Abdurehim Heyit’in bestelediği ve yorumladığı şarkıların çoğu, Uygur Türklerinin geçmiş tarihini ve kültürünü yansıtıyor ve bunları çok güçlü bir şekilde yorumlayarak söylüyordu.
Özellikle kendisinin aynı zamanda adaşı da olan Uygur Türk'ü ünlü şair ve yazarı Abdurehim Otkur’un “uchrashqanda- Karşılaşınca ” (When We Met We) gibi şiiri başta diğer birçok saygın Uygur Türk'ü şairlerinin lirik ve ironik şiirlerini modern müzik tarzı ile besteleyip yorumluyordu. Bu metin ve şiirleri yorumlayarak, Uygur Türklerinin geçmişini ve tarihini onların gönlünde, hayalinde ve kalbinde canlandırıyordu.
ÖLDÜRÜLDÜ ABDUREHİM HEYİT
Biz bu satırları yazarken Çin Devleti’nden bir açıklama geldi, büyük ozanın yaşadığına dair. Hemde görüntülü bir video kaydı gösterilerek, inanmıyorum dostlar! Öldürülmeden kısa bir süre önce video kaydının çekildiğini, sonrada büyük ozanın öldürüldüğünü düşünüyorum, öldürülmediğine inanmamız için, hukuksuz zindanlarına Türk gazetecilerin girmesi ve büyük ozanı alıp o çukurdan çıkartması gerekiyor, ancak böyle inanırız yaşadığına.
Bir aydın duyarlılığı bizimkisi… Sözlerin, kelimelerin, şiirin susmaması adına; büyük ozanımız eğer öldürüldü ise bunun hesabı Çin’den sorulmalı, yok öldürülmediyse özgürlüğü için bürokratik hamle başlatılmalı.
Filistin’de bizim, Türkistan’da…
Bu gerçeği asla unutmayalım.
Zalim aynı zalim, zulüm aynı zulüm.
Mazlum aynı mazlum…