Dünyanın ikinci büyük teşkilatı (İİT) İstanbul zirvesi bugün başlıyor. İslam ülkelerinden 56 devlet başkanı 13. İslam işbirliği teşkilatı zirvesi için bugün İstanbul’da buluşuyor. Bu zirve umarım İslam ülkelerinde kronikleşmiş sorunları çözmek için önemli bir fırsat olacaktır. Türkiye’nin 2 yıl süreyle sürdüreceği liderlik sürecinde İslam İşbirliği teşkilatı eminim en aktif sürecini yaşayacaktır. Türkiye bir çok Müslümanların ve Müslüman ülkelerin umudu olmuştur. İslam dünyası üzerine kurulan kumpaslar, bölme senaryoları, savaş oyunları, terör oyunları ve mezhep çatışması ile tam da emperyalist ülkelerin istediği kıvama gelmişken karşılarında Türkiye faktörü ortaya çıktı. Türkiye bu emperyalist ülkelerin hem amacını hem de yapacakları hamleyi önceden görebilen bir tecrübeye sahiptir. Böylesine engin tecrübesi ile Türkiye Ortadoğu, emperyalist ülkelerce kan gölüne çevrildiği ve Filistin, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Sudan gibi iç savaşın yaşandığı bir dönemde çok büyük misyonlar üstlenmiştir. Bu nedenlerle İİT toplantısında Müslüman ülkelerin karşı karşıya kaldığı bir çok kronik sorunların etkin bir şekilde çözüm formülleri hayata geçirileceğini ümit ediyoruz. En azından bu zirveye katılımın bu denli yoğun katılımlı olması Müslüman ülkeler arasında hem siyasi hem ekonomik hem de kültürel diyaloğun canlanacağını tahmin etmekte güçlük çekmiyoruz. Artık Müslüman ülkeler AB’ye nispet yaparcasına daha yakın ve daha samimi diyalog kurma zorunluluğu vardır. NATO, BM, AB  gibi batılı ülkelerin rahatlıkla kurabildiği ve kurumsallaştırabildiği siyasi, ekonomik ve kültürel iş birliğini artık Müslüman ülkelerde kurumsallaştırabilmelidir. İİT üyesi ülkelerde yeni oluşan İslam ordusunu destekleyici ve güçlendirici katılımlarını gerçekleştirmeleri gerekir. Bu oluşum aynı NATO gibi tek bir güvenlik şemsiyesini oluşturmaları gerekir. Müslüman ülkeleri öncelikle kendi aralarında ikili diyalogları iyileştirmek ve güçlendirmek için çaba harcamaları gerekir. Artık emperyalist ülkelerin böl, parçala ve sömür anlayışının orta doğu ülkelerini hedefine aldığını görmemezlikten gelemeyiz. Yine batılı emperyalist güçlerin Müslüman topraklarındaki doğal zenginlikleri çaldığını neslimize iyi anlatmalıyız ki atalarımızın içine düştüğü yanlışı neslimiz yaşamasın. Yine bu emperyalist ülkelerin güçlenen ayakları üzerinde koşmaya başlayan ve zenginleşen Müslüman ülkelere de tahammül edemeyeceklerini unutmamalıyız. Böylesine dünyamızda akbaba ülkeler varken içimizde mezhep, etnik çatışmalara izin vermemeliyiz. Adalet ve kardeşliği, sevgi ve saygıyı içimizde yayarak yaşatabilirsek Avrupa, ABD ve Rusya gibi ülkelerin demokrasi maskesi altında Ortadoğu ülkelerini sömürmelerine müsaade etmeyebiliriz. Müslüman ülkeler kendi kardeşleriyle savaşmaktansa demokrasisine, ticaretine ve sosyal yaşamına katkı sağlamayı hedeflemelidir. Müslüman ülkeler aslında dış mihrakların fitne, mezhep ayrımcılığı ve fesatına fırsat vermeden kendi arasında kardeşlik bağlarını en güçlü şekilde kurabilmelidir. Batılı ülkeler, ABD ve Rusya gibi devletler bugüne kadar Ortadoğu’ya ne barış ne demokrasi nede huzuru getirmemiştir. Tarihe değil bugün yaşanan Suriye, Irak, Libya, Filistin, Yemen, Sudan gibi Müslüman ülkelere bakın, ne görüyoruz?  Savaş, kan, göz yaşı ve sefaleti görüyoruz. Bu emperyalist ülkelerin demokrasi, barış, insan hakları yerine hayatımıza kattıkları karabasanları unutmayalım!.. Ancak Müslüman ülkeler kendi demokrasisini, barışını ve ekonomik büyümesini gerçekleştirmek zorundadır.