Şu günlerde John Taylor Gatto’nun “Eğitim Bir Kitle İmha Silahı” isimli kitabını okuyorum. Üçte ikisini de tamamladım.

Kitabın ön kapağında yazar bir de not düşmüş: “ Zorunlu Eğitimin Karanlık Dünyasında Bir Yolculuk” yapacağınızı belirtiyor. Üçyüz sayfalık bu kitabın ismi sizlerinde dikkatini çekmiştir. İnsan nasıl olurda eğitim bir kitle imha silahı olabilir? Diye derin düşüncelere dalıyor. Bir eğitimci olarak olamaz böyle bir şey diyorsunuz. Bir devlet kendi vatandaşını imha edemez, hele hele eğitim yoluyla!

Yazar ABD’li tabi ki kendi ülkesindeki eğitim sistemini ele almış, eğitimin mutfağından gelmiş, 35 yıl öğretmenlik yapmış,  sonra dönüp bakmış ki, nesil bir arpa boyu yol gitmiş.

İsterseniz uzatmadan aldığım notlardan bir kısmını paylaşayım. Notlara geçmen önce bu kitap hakkında yazılmış birkaç değerlendirmeyi de sunmak isterim.

Robert Kıyosaki’yi tanırsınız, Zengin Baba, Yoksul Baba” kitabının yazarı o şöyle diyor kitap ve yazar hakkında: “ John Taylor Gatto uzun süredir benim kahramanlarımdan biri. Gatto, işe yaramaz ve gerçeklerden uzak bir eğitim sistemini eleştirme cesaretine sahip. Seneler önce düşüncelerimi ifade etmem ve kitap yazmam konusunda beni yüreklendirmişti. İnanıyorum ki bu kitap size de düşüncelerinizi ifade etme konusundoa cesaret verecektir”

Wendy Zeıgler(Sanatçı ve Yazarın Eski Öğrencisi): “ Gatto’nun zorunlu eğitime karşı ifade ettiği açık komployu Avrupa için de kabul ediyoruz. Fayaları, net fikirleri, gerçekçi önerileri ve keskin bilinci bu kitabı Thoreau Jefferson, Hume veya Diretot’nun en iyi kitapları ile aynı seviyeye çıkarıyor. Mükemmel bir kitap. John Taylor Gatto, Eğitimin: Bir kitle İmha Silahı kitabında Amerikan eğitimin, özellikle de standart teslerin saçmalığını ortaya koyuyor. Çocuklarımızın hatırı içiin onu dinleyin.”

Robert Bly: “ John Gatto benim kahramanlarımdan biri, makalelerini ilk okuduğum günden beri sevdim. O eğitimin dünyasının Socrates’i”  Yazarla ilgili bu sözler gerekeni anlatıyordur, uzatmayalım!

ÇOCUKLARIMIZIN HATIRINA DİNLEYİN

Kitabı bana hediye eden yol arkadaşım, Eğitimci Yazar İbrahim Gülsu sunuşun hemen üzerine bir not düşmüş, bu notta der ki: “ Çocukları sınıflara almakla, sıraya oturtmaklaonların düşünce, eylem ve mucit dünyalarını sınırlandırmış, hayallerini törpülemiyor muyuz?”

Siz düşünürken, kendim kitaptan aldığım notların bir kısmını sizinle paylaşıp, sonra değerlendirmemize geçelim, ne dersiniz? Peki başlayalım öyleyse.

Yazar diyor ki, bu kitabı zorlu ve yüce bir sanata-aile inşa etme sanatı- ve bu sanatı icra eden sanatçılara ithaf ediyorum. Özellikle çocuklarını ev okullarında yetiştiren ailelere ve edaha da özelde hususi olarak  tüm yapıları temsil eden ve hayatımda gördüğüm en iyi aileye ithaf ediyorum…”

Bu yazından anlaşıldığı gibi yazar, devlet okularına giden neslin heder edildiğini, evlerde kendi çocuklarını yetiştiren çocukların, daha düzenli gelişimlerinin sağlandığını savunur…

OKULA KARŞI OLMAK

Bu bölümde kendi ülkesindeki  bir öğretmen odasını tasfir eder yazar.  Şöyle ki: “ Herhangi bir öğretmen odasında biraz vakit geçiren birisinin tanık olacağı şeyler üç aşağı beş yukarı aynıdır: Şevk eksikliği, enerji düşüklüğü, sızlanma, şikayet, moral bozukluğu…

Niye sıkılıp durdukları sorulduğunda, tahmin edilebileceği gibi, öğretmenler suçu öğrencilere bularak: “Alacakları nottan başka bir şeyle ilgilenmeyen, kaba saba, terbiyesiz öğrencilere birşeyler öğretmeye çalışmak kimin cananı sıkmazdı ki? Öte yandan öğretmenlerin kendileri de öğrencilerin sıkıntıdan patlamasına neden olan aynı on iki yıllık zorunlu öğretimin ve müfredatının ürünü olduklarını unuturlar. Der ve suçun kimde olduğunu sorar, sorunun cevabını kendisi verir: “ Suç hepimizde” 

Eleştirisi çok uzun, okullarda büyüyememiş yetişkinler yetiştirildiğini, eğitim değil öğretime ağırlık verildiğini, öğretmenler için bu durumun hücre hapsinden farklı olmadığını vurgulayarak. “ Bu ülkede, “başarının” okula gitmekle eş anlamlı olduğunu, yahut en azından buna bağlı olduğunu öğrettiler. Fakat, tarihe bakıldığında bu durum ne zihinsel ne de finansal anlamda doğrudur. Hapishanelere benzeyen zorunla okul sistemine bulaşmayanlar(yani okula gitmeyip, kendi imkanları ile özel eğitim alanların) daha başarılı olduğu açıktır. Der ve ABD eğitim sisteminde amacın, genç nesli bilgilendirmek, zihinlerini aydınlatmak olmadığını, bunun yalan olduğunu. Asıl amacın bireylerin, tehdit oluşturmayacak bir düzeyde tutmak, standartlaşmış(tek tip) bir vatandaşlık öğretisini yaymak, başkaldırı ve özgünlüğü öldürmektir. ABD dahil, tüm ülkelerde böyledir” (s.21)

Yazara cevap vereceğim, bizim sistemimiz üzerinde de duracağım. Şimdilik kalın sağlıcakla.