Akıl  insan  için  en büyük   bir  nimettir. Aklı  olmayanda  dini    ve  dünyevi   bir  sorumlulukta  yoktur. Bu  vasfı  ile  yeryüzünün  halifesi yani;  sorumlusu,  bir bakıma   düzen  koyucusu  olan  insan,  bu özelliğini  yitirdiği   zaman ,  vahşi   bir  hayvandan  daha  aşağı   düşmektedir. Hele   bir de  yaratıcısını   tanımazsa ,   işte o  zaman  tamamen  çığırından    çıkıp, dünyası  için, insan  katleden   bir ölüm  makinası   halini  almaktadır. Halife  iken  hain bir  kal   alır.  İçinde  bulunduğumuz  sözde   medeni  dünyanın   bu  günkü hali  pürmelali   budur. Kelamullah ta;  Rabbül  alemin” İnsan öyle  bir  hale gelir  ki, hayvan   yüz derce    daha   aşağı düşer”  buyurur.  Ondandır ki ,  bugün  ki , batının  hali  budur.  Bir   hayvana   verdiği   değeri   ve önemi,  insana  veremiyor. Kur’an-ın     tabirine  daha çok  yakınlaştığı  için, hayvanlaştığı  için,   kendine   yakın  olana   daha çok   değer  verir hale    gelmiştir. Bir  kuşa, bir  köpeğe   verdiği değeri,  insandan   esirger  hale  gelmiştir.   Binlerce  çocuğun  ve  insanın  ölmesi onu  hiç  ilgilendirmez olmuştur.  Hele  birde kendi   soyundan  ve ırkından  değilse, onların  gözünde   diğerlerinin    hiç  değeri yoktur.  Zamanımız da,  dünya yapılan  bunca  vahşeti  sadece  seyreder   hale gelmiştir.  Bir  Müslümanın   bunca  yapılan   zulme seyirci  kalması,  duyarsızlaşması   gerçekten   düşündürücüdür.   İşte,  insanın, kendi  özelliğini  ve asliyetini    kaybetmesinin   sonucu kısaca  budur.

Hayvanlar   böyle  değildir.  Onlarda akıl  ve  muhakeme gücü    olmadığı  için, “ sev  k-i   ilahi”  ile  yani;  Allahı’n  onları sevketmesi, yönlerdirmesi  ile   hareket derler,  onu  dışına çıkamazlar. Bitkiler   de  öyledir. Onlar  kendilerine verilen  görevi   aksatmadan     yerine getirirler. Örneğin;  bir  dut ağacı,  bir   zeytin  ağacı,  kendisine  ne görev  verilmiş   ise  o   doğrultu  da  görev  yapar.  Elma da   öyle,  armutta ve  diğerleri  de. Onlar  meyvelerini    kimin yiyeceğini   bilemezler.  Sadece  verilen   görevi  yaparlar. O  meyve de   olan enerji   ve  vitaminin de farkında   değiller. Meyveler  bir bakıma  onların  yavrularıdır, ihtimamla   onları  besleyip   büyütürler. Hayvanlar  da  öyle.  Sütse   süt, etse  et, görevi  neyse    “sev k-i   ilahi ile”  onu  yaparlar. kimin  faydalanmsı   gerektiği onları    pek ilgilendirmez. Verilen görevi   yerine  getirirler. İşte  hayvanları  ve   bitkileri   yönlenediren “sev ki   ilahidir”.  Onlar da  akıl  ve  muhakeme  yeteneği   yoktur.  Bu meyve  ve  bitkilere  şifa  özelliğini    veren  Kainat    Halıkının,  yaratıcısının,  Kendisinin   şifa  vermemesi    mümkün müdür ?   Aslında   bütün  hastalıkların   şifasını   şafi ismi   gereğince,  dermen  veren   yüce    yaratıcıdır. Bütün  hastalıların ilacını,  kainat   eczane-  küprasına ( büyük   bir  eczane olan  yer  yüzüne ) serpmiştir.  Arayıp  bulmakta  insanın   görevidir.  Zaten bir  çoğunun    faydası   bu  gün   açıkça bilinmektedir. Örneğin; zeytinin  faydasını  bilmeyen  var mıdır ? Elmanın  faydasını   bilmeyen  var mıdır ? Daha  buna benzer   sayılamıyacak    kadar  bir  çok  bitki  ve  meyve  vardır.

Canlı,   cansız,  insan, bitki,   yaratılışta  her şeyin   fıtratı   mükemmeldir.  Genellikle, tümünün   aslını,    fıtratını bozan    tek  canlı  insandır.  Günümüzde,  çeşitli tohum  ve  bitki oyunları   ile;  tohumların ve  meyvelerin   genetiğini, aslını   bozan   yine insanlar olmuştur.  Sadece   bitkilerin  olsa,  insanın   bile genetiğini   bozmaya  çalışanlarda  insanlardır.  İnsanları   fıtratını  bozarak,  bir canavar,   bir  ölüm makinası   haline  sokanlar da   insandır.   İnsanoğlunun  kendi  menfaati    için, yapmayacağı   hainlik    ve hinlik    kalmamıştır.  Özelliklede  batı    toplumu  bu konuda   çok  mahir  özellikler    taşımaktadır.Adeta,  ölüden   faydalanacak    kadar,  kalleş   ve   aşağı duruma  düşmüştür”. Günümüz   batısı   bundan da  zevk   alan  bir  güruh   halini almıştır.  Dinimiz;  “her  doğan    çocuk, İslam  fıtratı üzerine   doğar.  Ancak  onu  anası,  babası,  kendi  inancı  neyse,  onu da  ona   döndürür”. Buyurmaktadır. Demek  ki,   fıtratın   bile bozulması,   değişmesi,  yine,  bir  bakıma   insanın   etkisi  ile   olmaktadır. İşte,   tüm   bunlar  düşünüldüğünde;  yer  yüzünün  halifesi   olarak   yaratılan insan;   yer  yüzünü yaşanmaz     hale  getirende   yine insanın    kendisi  olmuştur. Süt,   bozulsa  yenir. Yoğurt,    bozulsa  yenir.  Ama;  tere  yağı bozulsa   zehir   haline gelir,   yenmesi mümkün  değildir. İşte   insan   tereyağı   gibidir,  bozulunca   zararlı  hale  gelir. Daha  yenmesi  mümkün  olmaz.   Rabbül Alemin    bizleri,  fıtratına   uygun    biçimde,  aklını  iyilikte   kullanan,  Allah’a    halis  kul  olarak   yaşamayı    nasip   eylesin.  Kainat’ın    sahibine emanet     olun.