Anne olmak, şereflerin, makamların en büyüğü…
Ancak herinsan baba olamadığı gibi, her kadın da anne olamıyor! Bakınız, birkaç gün önce bir hanımefendi karın ağrım var diyerek hastaneye yatıyor, bir bebeği oluyor, bu bebeğini de hastane çöplüğüne atıp gidiyor. Hizmetli bebeği çöplükte bulduktan sonra yetkililere bildiriyor, sonra anne de çocuk da bulunup, yasal süreç başlatılıyor…
Kimseyi kınamam, bilmem hangi hatalardan dolayı bu düşündürücü hadise oluyor. Ancak, yılların öğretmeni olarak biliyorum ki, çocuğun başarısı dahil, sağlıklı doğumu ve büyümesi de içinde anne birinci unsur…
Çocuk hırçın ve çalışmıyorsa inanın ailevi sorunlar yaşamıştır. Çocuk başarılıdır, anne ilgilenmiştir. Diyeceğim şu ki, anne toprak gibi olmalı. Nasıl bir ağacın toprağı verimli olduğunda, bitki verimli oluyor ise anne de anneliğini yapıyorsa, çocuk başarılı oluyor…
Günümüz annelerine sözü getirmek istiyorum, çocuklar okula yemek yemeden, saçları taranmadın gönderiliyor. (Yapanları tenzih ederim)
Sonra annemin gece geç vakitlere kadar çıkrık eğirdiğini, sonra sabah namazı ocağa çorba koyuşu aklıma geliyor! Düşünüyorum da annelik zor! Zor ama çok şerefli bir makam…
ANNELİK EN YÜCE MAKAM
Fazîletli anne-babalar, evlâtlar için büyük bir rahmet ve berekettir. Sâliha anne, ilâhî kudretin insanoğluna lutfettiği bir rahmet kucağı, âilede saâdet kaynağı, huzur ve safâ ışığı, âile fertlerinin şefkat pınarıdır. Rabbimizin, “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” esmâsının dünyadaki müstesnâ ve mûtenâ bir tecellîgâhıdır.
Bizleri önce bir müddet karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır. Ev tanzîmi ve evlât terbiyesini omuzlarına alan anneler, cidden engin bir muhabbete, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktırlar.
Bir anne rûhunda biriken o engin şefkatin sınırlarını tâyin edebilecek bir ölçü var mıdır? Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, uyumamış uyutmuş… Hayâtın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını seferber etmiş olan anne ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün müdür? Mevlânâ Hazretleri ne güzel ifâde eder:
“Anne hakkına dikkat et! Onu başında tâc et! Zîrâ anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.”
ANNE-BABA HAKKI İLE İLGİLİ HADİSLER
Cenâb-ı Hak, kendi rızâsını ana-babanın rızâsına bağlamıştır. Bu hakîkati Resûlullah şöyle haber verirler:“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.” (Tirmizî, Birr, 3/1899)
Hz. Peygamber’in şu duâsı bir mü’min için ne büyük bir müjdedir:“Ana-babasına iyilik edene ne mutlu! Allah Teâlâ onun ömrünü ziyâdeleştirsin!” (Heysemî, VIII, 137)
Ebeveynin evlâtları üzerindeki hakları o kadar çoktur ki, bunları ödemek pek zor, hattâ imkânsızdır. Hadîs-i şerîfte buna şöyle bir teşbihle dikkat çekilmektedir:
“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” (Müslim, İtk, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906)
Bu sebeple, Allah rızâsı için herhangi bir hayır ve iyilik yapılacaksa, evvelâ ana-babanın düşünülmesi îcâb eder. Sonra da en yakından uzağa doğru diğer insanlar…
Kalın sağlıcakla