1950’li yıllar kent karasinek, sivrisinek, tahtakurusu baskısı altında idi. Bunda Gavur Gölünün varlığı, evlerde hayvan barındırılması, evlerin ahşap olması gibi çok değişik etkenleri sorumlu tutmak olasıdır. Ahşap evlerin kötülüğü yangından korumanın zorluğu ve tahtakurusuna yuva oluşundandır. Bugün Gavur Gölü çevresi iyileştirileceğine kurutulmuş ve birçok yeni sorunlar doğurmuştur. Yüksek dozda DDT kullanılarak sineklerin ve tahtakurusunun önüne geçilmeye çalışılmıştır. Aynı biçimde o günlerde endemik olarak görülen bit ve pire ile uğraşılmıştır. Halkın büyük çoğunluğu atık su ile sulanan sebze ve meyve tükettiğinden midir nedir iç parazitle uğraşılırdı. Keli, körü, sakatı pek çoktu. Halkın ekonomik durumun yükselmesi, eğitimdeki ilerlemeler ülkemizin her yerinde olduğu gibi Maraş’ta da giderek iyileşmeyi doğurmuştur. Olumsuz onca koşullara karşın havası, yaylalarının kente yakınlığı, içme suyunun temizliği, sebze ve meyvelerinin bolluğu Maraşlıyı sağlıklı tutabilmiştir.   ASKERLİK Kıbrıs Barış Harekatında Kıbrıs’a giden 14. Piyade Alayımız bugünkü Gazi Kışlasında konuşlanmıştı. Yağışlı olmayan günlerde askerlerin eğitim sonrası kışladan çıkıp son yürüyüşünü kent içinde dolanarak yaptığını anımsıyorum. Milli Güvenlik derslerimize subaylar girerdi ve biz onların pek azıyla barışık olurduk. Subay ve yedek subaylardan kimya, İngilizce gibi başka derslerimize girenler de oldu. Onlarla hep barışık olduk. Jandarma köylülerin korkusu düşü gibi idi. Kentte polis ne ise kırsalda da jandarma o idi. Jandarma güvenlik görevlerinin yanında eşkıya yakalamakta da görevli idi. O yıllarda kırsalda egemen olmaya çalışan birkaç eşkıyaya koca dağları dar ettiğini söylemem gerek.   SPOR O yıllarda da en önemli spor dalı futboldu. Ama o yıllarda izlenenden çok oynanan bir oyundu futbol. Devetüyün den, bez yumağından, kıldan, uykuluktan yapılan toplarla çocuklar her yerde top oynardı. Büyükler kuralına uygun toplarla oynarlardı ama o toplara erişmek pek kolay değildi. Futbol ve voleybol topları iki bölümden oluşurdu. İçte balon gibi şişen iç lastik ve dışında meşin koruyucu. Bunlar ayrı ayrı satılırdı. Onu oynanır biçime getirmek de epey zor bir işti. O toplar ağzı tam kapatılamadığı için patlar ve oyun yarıda kalırdı. Resmi karşılaşmalarda bile iki topu bir arada bulamazdık. Doğan İzmirli diye bir ağabeyimiz vardı. Onun sahada oynanırken birkaç kez oynanan topu sahadan yaptığı vuruşla tanıdıklarının evine atarak oyuna ara verdirdiğini anımsıyorum. Bir ağabeyin de ayağında yemeni ile oynadığını ve hep sahanın yan çizgisi üzerinde top sürerek atak yaptığını anımsıyorum. O günkü toplar şimdikinden çok ağırdı. Futbol ayakkabısının altında bulunan köprüler çivilerle çakıldığı için çivini ayağa batması dahası ayağı yaralaması oyuncuların büyük sorunu idi. Tüm ülkemizde olduğu gibi toprak alanda yapılırdı maçlar. O günlerde çok iyi futbolcular olduğu halde futbolun para ettiği İstanbul’a uzaklık nedeniyle büyük yetenekler yitip gitmiştir. Hafta sonları sonbaharda kros yarışmaları yapılırdı. Bin beş yüz ve üç bin metre yarışları yalnız öğrenciler arasında yapılırdı ve kızlar ve erkekler ayrı ayrı yarışırlardı. Beş bin ve on bin metre yarışları halka da açıktı. On bin metrede Battal diye bir ağabeyimiz vardı. Hep açık ara birinci olurdu. Üç dört kez yinelenen bu yarışlardan sonra seçme yapılır. Her dalda ilk üçe girenler Ankara’da ülke düzeyinde yarışmaya götürülürdü. Okullarda atletizmin öteki dallarında da çalışmalar yapıldığını anımsıyorum. Ama öteki dallarda bir yarışma ya da seçme yapıldığını hiç duymadım. O yıllarda cirit yarışı yapıldığını anımsıyorum. Daha önemlisi bugünkü Yavuzselim mahallesinde bir hipodromumuz da vardı. Orada ulusal yarışların yapıldığını ve yasal   bahis oynatıldığını anımsıyorum. Bir yarışta 2 numaralı at herkesin favorisi imiş. Ağabeylerim bana 2 numara için bilet almamı öğütlemişlerdi. Ben de gişeye giderek 2 numara için bilet istedim. 2 numara için bilet kalmadı dediler ben de 3 numaraya para yatırdım. Ağabeylerim bana kızmıştı ama o yarışta beklenmedik bir olay olmuş yarışı 3 numaralı at yarışı kazanmış 2 numaralı at ikinci olmuştu. Yinelemekte yarar var yarış pisti kumdu, tribünler tahtadan idi. O gün yarışlarda at koşturan üç ailenin bugün de hipodromlarda koşuşturan atları bulunduğunu ayrıca belirtmem gerek. İlkokullarda ağırlıklı olarak voleybol ve yakantopu oyunu oynanırdı. Okullarda, gezmelerde çekçek, çoturum eşşek, uzun atlama, yüksek atlama gibi spor oyunları aynı anda bir eğlence aracı olarak gerçekleştirilirdi. Voleybol oyuncuları oyun içinde dönüşüm yapmazlardı. Basketbolda ise birkaç adım topla yürüme faul sayılmazdı. Voleybol oyuncularının dönüşümü ve topla yürüme 1960’lı yıllarda bir düzene girmeye başlamıştır. Okullar yılsonunda çok çekişmeli spor yarışmaları yaparlardı. Bu tür yarışmaların komşu illerdeki okullarla da yapıldığını anımsıyorum. Bu yarışmalarda ilgiyi en çok futbol ve güreş çekerdi. (DEVAM EDECEK)