Geçen gün bir tüketici elinde hakem heyeti kararı ile ziyaretimize geldi. Aldığı bir kredi nedeniyle kendisinden ‘tahsis ücreti’ adı altında bir ücret kesildiğini farketmiş, hakem heyetine başvurmuş ancak talebi reddedilmiş. Kararı ikna edici bulmayan tüketicimiz konu ile ilgili bizden yardım talep ediyor.
Başta ne diyeceğimi bilemedim. Bilemedim çünkü, benim kişisel görüşüm ile hali hazırda yapılan uygulama tamamen birbirine zıt. Kişisel görüşüme göre hareket ettiği takdirde kaybetme ihtimali çok yüksek ancak ben de uygulamayı haklı çıkaracak bir şey söylemek istemiyorum, çünkü bu da benim vicdanımı yaralıyor. Baktım makul bir tüketici bir çay söyledim, çaylarımızı içerken ben dilim döndüğünce kendi düşüncemi ve mevcut durumu anlatmaya çalıştım, konunun önemine binaen de görüşlerimi bu köşede paylaşmam gerekir diye düşündüm.
Bilindiği gibi, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda, bankalar tarafından alınabilecek ücretlere bir çerçeve çizilmiştir. Yasaya göre, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Bakanlığın görüşünü de alarak; alınabilecek ücret, komisyon ve masraf kalemlerini ‘kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi koruyacak’ bir şekilde belirleyecek, bankalar bu ücret kalemlerinin dışında, tüketici ile müzakere etse ve tüketiciden onay alsa bile başka bir ad altında ücret alamayacaktır.
Sadece yasanın bu maddesi dikkate alınarak uygulama yapılmakta, bankalar BDDK yönetmeliğinde yer bir ücret kalemini -tüketicinin onayına gerek görmeden- tahsil etmekte ve yargısal süreç de bu uygulamayı gözü kapalı bir şekilde onaylamaktadır.
Ancak, mezkur yasada Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar başlığı ile bir düzenleme mevcuttur. Burada ‘tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dâhil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme şartlarıdır.’ şeklinde haksız şartın tanımı yapılmış hemen akabinde bu şartların hükümsüz olduğu ifade edilmiş, Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmış ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edileceği açıkça belirtilmiş, Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlü kılınmıştır.
Mevcut uygulama; BDDK yönetmeliğinde yer alan bir ücret kaleminin koşulsuz alınabileceği yorumuna dayanmakta iken, benim kişisel görüşüme göre, BDDK tarafından belirlenen ücret kalemleri bu yasanın 5nci maddesinde belirlenen usul ve esaslara uygun olmak kaydıyla alınabilecektir. Yani bankalar BDDK tarafından belirlenen ücret kalemleri dışında hiçbir ücret alamayacak, ancak belirlenen ücret kalemlerinin alınması için sözleşmede yer alması ve haksız şart niteliğinde olup olmaması aranacaktır. Uygulamaya baktığımızda BDDK tarafından çıkarılan yönetmelikte belirtilen ücret kalemlerinin tüketici ile müzakere edilip edilmesine bakılmadığı, adeta yasa gereği imiş kabul edildiği, bu ücret kalemleri ile ilgili, ‘yürürlük’, ‘içerik’ vb yargısal denetimin yapılmadığı, hatta bu denetime gerek görülmediği, çoğu kez başvuruların kabul edilmediği, kabul edilen başvuruların da BDDK yönetmeliğinde yer alması gerekçe gösterilerek reddedildiği gözlenmektedir. Bu durumda sözleşmelerin; bir şartın sözleşmede bulunup bulunmadığının bir anlamı kalmamaktadır.
Uygulama ile benim görüşümü karşılaştırmak ve haklılığımı ıspat etmek için genel hükümlere yani Türk Borçlar Kanununa(TBK) gidiyorum.
Bilindiği gibi da TBK’nda da haksız şartlar benzeri koruyucu hükümlere yer verilmiştir. ‘Genel İşlem Koşulları’ başlığı altında toplanan hükümlere göre tüketici olmayan kişiler de korumaya kavuşmuştur.
TBK’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında genel işlem şartları tanımlanmıştır:
“Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz.”
TBK’nın 21. Maddesi ile ise haksız şartlara benzer hükümler getirilmiştir: “karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.” Yine, TBK’nın 23. Maddesine göre “genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine” yorumlanacaktır. Son olarak ise, TBK’nın 25. Maddesinde, dürüstlük kurallarına aykırı olarak karşı taraf aleyhine hüküm konulamayacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümlerden de açıkça anlaşıldığı gibi, tüm vatandaşlar genel işlem koşullarına karşı haksız şart benzeri bir korumaya kavuşmuştur. Yani Hem TKHKnda yer alan Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar, hem de TBKnda yer alan genel işlem koşulları sözleşme hürriyetini kısıtlayan uygulamalara karşı benzer bir koruma sağlanmıştır.
Karşılaştırmalı bir örnekle konuyu daha net ortaya koyabiliriz diye düşünüyorum. Örneğin bir vatandaştan 500 lira ‘tahsis ücreti’ adı altında ücret kesildiğini varsayalım, bu vatandaş eğer tüketici sıfatını taşıyor ise hakem heyetine başvuracaktır. Hakem heyeti BDDK yönetmeliğine bakacak ve eğer kredinin %0,5’ini geçmiyorsa tüketicinin talebini reddedecektir. Ancak eğer bu vatandaş tüketici sıfatını taşımıyorsa bu kez konuyu genel mahkemelere taşımak durumundadır. Genel mahkeme, TBK hükümlerine bakarak karar vereceğinden, TBK’ndaki Genel İşlem Şartları kapsamında konuyu değerlendirecektir. TBK 21 maddesine göre eğer vatandaşa ‘tahsis ücreti’nin varlığı hakkında açıkça bilgi verilmemiş, ücretin/şartın içeriğini öğrenme imkânı sağlanmamış ve dahi kendisi bu koşulu kabul etmemiş ise mahkeme kesinti işlemi TBK 21 maddesine aykırı bulacak ve kesilen ücreti vatandaşa iade edecektir.
Dikkat edilirse burada bir paradoks ile karşı karşıya kalıyoruz; TBK’ndan daha ileri haklar getirmesi beklenen TKHK, TBK ile her vatandaşa getirilen bir korumayı tüketicinin elinden almış olmaktadır. Böyle bir şey mümkün olabilir mi, elbette olamaz. Kanaatimce bu problemin kaynağını yasada aramak yerine bankacılık lobisi tarafından dayatılan yorumda aramak daha doğru olacaktır.
Bankacılık işlemlerinde de ‘haksız Şart’ süzgeci kullanılmalıdır.
Yapılması gereken şey, bankaların değirmenine su taşıyan ve yerinde olmayan bu yorumun terkedilerek yasanın ruhuna uygun yoruma dönülmesidir. Burada görev öncelikle hakem heyetlerine ve özellikle raportörlere düşmektedir. Raportörler ve elbette Hakem heyetleri önlerine gelen başvurularda bankalar tarafından alınan bir ücretin yasal olup olmadığını belirlemek için yasada öngörülen her iki süzgeci de kullanmalıdırlar: Öncelikle alınan ücretin BDDK yönetmeliğinde yer alıp almadığına bakılmalı, bu ücret kalemi yönetmelikte yer almıyorsa başka bir araştırmaya gerek kalmaksızın bu ücret tüketiciye iade edilmelidir. Ancak ücret BDDK yönetmeliğinde yer alan bir ücret kalemi ise bu kez ikinci süzgeci devreye sokularak TKHK’un 5. Maddesindeki haksız şart olup olmadığı araştırılmalı buradan çıkacak sonuca göre karar vermelidirler.