Ne batı hayranıyım ne de düşmanları. Çünkü insanlığın her zaman barış içinde yaşayacağına inanmışımdır, en azından öyle olmasını arzu ediyorum. Ancak, yüzyıllardır haçlı ve siyonist zihniyet bizi hep düşman olarak görmüş, bundan dolayı da aramızda kıyamete kadar sürecek bir mücadele olacağa benziyor. Dikkat buyurun bütün hristiyan ve yahudileri katmıyorum içine çünkü onların içinde de vicdan sahipleri vardır.
Nitekim Bediüzzaman, ahir zamanda hakiki hristiyanların hak yola tabi olacaklarını, iyilikte bizimle beraber, kötülüğe karşı da birlikte mücadele edeceği belirtir…
Peki batılılarla niçin zıtlaşırız, işte bu konuda yapılmaş bir araştırma sonucu, isterseniz maddeler haline bunları yazıp, sonra da yorumumuza geçelim..
“Batı medeniyeti beş menfi esas üzerine kurulmuştur:
1. Kuvvete dayanır. Kuvvetin özelliği ise, güçlünün, zayıfı ezmesidir. (Batılılara göre)Haklı olan güçlü değil, güçlü olan haklıdır.
2. İnsanı çıkar gayesine odaklandırır. Çıkar odaklı insanlar, haksız da olsa, her şeyi çıkarlarına vesile ve vasıta yapar. Bu ise, fertler ve toplumlar arsında çıkar odaklı sürtüşmelere ve birbirine zahmet vermeye yol açar.
3. Hayatın ilkesi olarak çarpışmayı kabul eder. Güçlü olanın zayıf olanı yok etmesini meşru görür. Bu ilkenin neticesi ise, nizalaşmak, kavga etmektir.
4. İnsanların dayanışma bağlamı olarak ırk ve menfi milliyeti esas alır. Bu ise, ırk ve milliyet eksenli çatışmalara yol açar.
5. Cazip hizmeti ise, nefis ve hevanın arzularını teşvik ve tatmindir. Bu ise, insanların madde ve alkol bağımlılığına, haz odaklı bir yaşantıya ve sair toplum hayatını tahrip eden sosyal hastalıklara sebep olarak, topluma düzen ve ahenk verecek değerleri ortadan kaldırır.
Bu beş menfi esasın kaynağında, Batı’nın materyalist, rasyonalist ve natüralist “ben ve varlık algısı” vardır.
TOPARLAYALIM
Batı bilimsel metodu, varlığı manayı ismi ile talim ettiği için, insanlığı “manevî değer” ve dolayısıyla da “ahlaki mükellefiyet” üretemeyen bir bilgi anlayışına sürüklemiştir.
Batı bilgi ve bilim anlayışı, insanlığı ben ve varlık algısında ve dolayısıyla da insan-insan, insan-toplum, toplum-toplum ve insan-tabiat ilişkilerinde yaratılış olgusunu kabul etmeyen bir yaklaşımla düşünmeye, inanmaya ve yaşamaya mahkûm etmiştir.
İnsanın anlamında ortaya çıkan boşluklar veya belirsizlikler, insanı, hemen nöbette olan mana-yı nefsi boyuttaki bir algı mekanizmasının çarkına atar. Bu çark cereyan etmeye başladığında, gerek bireyler arası ilişkilerde ve gerekse mürekkep sosyal organizmalar arası ilişkilerde kötü huylu sıfatlar hükmedecektir. Bu sıfatlar insani olmayacak, bilakis hayvani sıfatlar olacaktır. Hayvanlar, Bediüzzaman’ın ifadesi ile kurt, ayı, yılan, hınzır ve maymunlar sahip oldukları sıfatlarla bir medeniyet kuramazlar. Batı medeniyetinin beş menfi esası da bir medeniyet kurulmasına imkân tanımayacak hayvani sıfatlara yol açmaktadır.
PEKİ BATI NEDEN GÜÇLÜ, BİZİM DİNİMİZ TERAKKİYE ENGEL Mİ?
Şimdi batı emperyalist ve bunu güçlü olan haklıdır görüşünden yola çıkarak yapmakta. Biz Müslümanlar ise adalet ve insan haklarını birinci plana koyduğumuz için, yani iyilikten yana taraf olduğumuz için çalışma kültürünü sevmeyiz. İşte Mısır bunun en büyük örneği, Filistini de katabilirsiniz….
Şöyle bir tespit yapılmış bu durum ile ilgili bizde de batılılaşma sürece başlamış ve, “Batı’nın bilim ve teknoloji alanında gerçekleştirdiği ilerlemeler ve İslam dünyasına maddeten galebe etmesi, bu epistemolojik(bilgi felsefesi) kopuş nedenselliğine bağlanmasına ve dolayısıyla da bu kopuşun uyarlanması fikriyatına yol açmıştır.
Böylece bilim ile inanç değerleri arasında Batı tarzı bir kopuş yaşama süreci bizde de baş göstermiştir. Not: Devam edeceğim(Yarın batılılaşmayı nasıl anlamak gerek, biz doğru anlayabildik mi?)
Kalın sağlıcakla