Türkiye 1960 yılından bu yana hep askeri darbelerle karşı karşıya kaldı. 1972 muhtırasında asker hükümete nota verdi, 8 yıl sonra ise 1980 askeri darbesi yaşandı. Bunu küçüklü büyüklü muhtıralar takip etti. 15 Temmuz’da da dananın kuyruğu koptu. Buna ‘darbe mi’ desek, ‘işgal hareketi mi, katliam mı’ desek, ‘haince saldırımı’ desek? İsmini koymakta zorlanıyor insan… Tekrar 12 Eylül 1980 Askeri darbesine dönüyorum. O yıllara kadar ülkemiz birçok kanlı olaylara ev sahipliği yaptı. Bu olaylarda insanlarımız canlarıyla mallarıyla bedel ödedi. Sorgu odalarında büyük işkenceler gördü, bu da yetmedi ülkemiz 50 yıl geriye vurdu. 1978 Maraş olaylarının içerisinde yaşadığım için biliyorum. Biz de bu olaylarda ağır bedeller ödedik. 2 gün askerin polisin müdahale etmediği insanları karşı karşıya getiren bu olaylar ancak üçüncü günü askerin müdahale ettiğine tanık olduk! 2 gün devlet, asker Maraş’ta yoktu. İnsanların neden 2 gün boyunca birbirlerini kıydığını düşündükçe bu olayda da FETÖ Terör Örgütünün olduğu şüphesi doğuyor içime. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen olayların acıları hala belleğimizde. Bu, tarih sayfalarına “Kanlı Maraş Olayları” olarak geçti. Ama o zamanda kurulan sıkıyönetim mahkemeleri, 300-400 sayfalık karar metnini yazsa da; bu olayların çıkış sebebi hala tam olarak gün yüzüne çıkmadı, yapılan araştırmaların önüne hep bir duvar çıktı.Tabiki o yıllarda Sivas, Yozgat, Malatya olayları da yaşandı. Bu olaylar hep birbirine benzer olaylardı ama Maraş Olayları çok farklıydı. Daha iyi organize edilmişti. Kahramanmaraş insanının hassas noktalarına basarak gerçekleşti. 15 Temmuz Fetö Terör Örgütü olayları da bir başkaydı. Polis ile polis, asker ile asker, asker ile polis ve asker ile halkın karşı karşıya getirilmek istendiği büyük bir organizeydi. Bundan yaklaşık7 Ay önce Rus uçağının düşürülmesi, terör örgütü PKK’nın güçlenmesi, Güneydoğu’da şehit sayılarının artması vs. vs. Karanlıkta kalan birçok olay yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. Bunların altında da yine bu örgüt çıkıyor. “Bir musibet bin nasihatten evladır” sözü bu günlerde sıkça dillendiriliyor. Evet, ağır bedeller ödedik; ama ülkemize barış geldi. Hangi düşünceden hangi fikirden olursak olalım, bir araya gelmeyi, ülkemiz için vatanımız için omuz omuza mücadele etme duygularını yaşadık. Siyasi parti liderleri de bir araya gelerek birlik mesajı verdiler. Biz demokrasiye sahip çıktık, demokraside bize sahip çıkmakta. Birlik beraberlik ve iç huzuru sağladık, artık daha çok çalışmak daha çok üretmek gerekiyor.Daha çok bilim ve teknolojiyi ön plana çıkartmak zorundayız. Bizi diğer Ortadoğu ülkelerinden ayrı tutan farkımız: Milli duygular, vatan sevgisi, örf- adet, Demokrasi, hukuk, insan hak ve özgürlükleri, laiklik… Bunlar, Türk insanını bir arada tutan çimentodur. +++ Yıl 1999- 2002 arası iktidarda ANAP-MHP-DSP koalisyon hükümeti vardı. Bu üç partinin ideolojileri birbiriyle zıt olmasına rağmen Rahmetli Bülent Ecevit Başbakanlığında 3 yılın üzerinde birbirleriyle iyi anlaşarak sündürdüler. O dönemde iki kez ağır ekonomik kriz atlatıldı. Kemal Derviş, ABD’den gelip ekonomiye çekidüzen vermeye başlamıştı ki, ne olmuşsa birden koalisyon buzuldu. Bozulduktan sonra ANAP ve DSP tarihe karıştı. MHP ise 2002’deki seçimlerde bu koalisyonun diyetini baraj altında kalarak ödemişti. O tarihte rahmetli Ecevit “düğmeye biri bastı ama bilmiyorum” demişti. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ denir. O tarihlerde ve daha sonraları
“Derin Devlet “sözü olaylardan sonra hep söylenirdi! Din kisvesi altında insanların dini ve vicdani duygularını hiçe sayarak milletin başına bela olan bu örgütün ipliği pazara çıktı. Artık bundan sonra Türkiye gözünün önünü görecektir. Sis bulutları kalktı! Ve vicdani
Yolunuz, yolumuz açık olsun Türkiye…