Şehrimizde yayımlanan ilk temalı dergilerden Düşeyaz Dergisinin her ay düzenlediği okur-yazar buluşmaları programında söyleşi konuğu şair yazar Kadriye Kırdök oldu. Mesder’de tertiplenen programda Kırdök, “Bu Coğrafyada Kadın Yazar Olmak” konulu konuşmasını gerçekleştirdi. Zekeriya Çakabey’in sunumunu yaptığı programda; Düşeyaz Dergisi imtiyaz sahibi Vedat Ali Kızıltepe ve Mesder Yönetim Kurulu Başkanı Ali Avgın’ın selamlama konuşmaları ardından söyleşi başladı. Program Konuğu kadriye Kırdök sözlerine şöyle başladı:
YEDİ GÜZEL ADAMIN YANINDA NEDEN BİR TANE BİLE KADIN OLMAMIŞ
“Hep düşünmüşümdür; yedi güzel adamın yanında neden bir tane de kadın olmamış? Bu düşünce beni şu kanıya götürdü; belki benim anneannem benden daha yetenekliydi ama okuma yazma bilmiyordu, okul gibi resmi bir kurumda eğitim hayatı olmamıştı. DNA mızın nesilden nesile aktarıldığı gibi karakterin, yeteneklerin, mizacın da nesilden nesile aktarıldığını bize bilim söylüyor. Belki benim üç kuşak gerimdeki babaannem bir Halide edip olabilirdi. Ama ona bu fırsat verilmedi, onu tanımak isterdim. Yeteneğimi ondan almış olabilirim. Kadın yazar olmak sadece bu coğrafyada zor değil, bunu söylersek bu coğrafyaya haksızlık etmiş oluruz. Bu haksızlığı yapmak istemem, dolayısıyla batıdaki kadın yazarların durumuna küçük bir pencereden hızlıca bakalım.” 
Kadriye Kırdök konuşmasına şu şekilde devam etti:
İNGİLTERE’DE KADIN YAZARLAR TAKMA ERKEK İSİMLERİYLE KİTAP BASMIŞLAR
“İngiltere’de Elizabet Viktorya’nın hükümdar olduğu dönemdeki bu dönem Viktorya Dönemi diye de anılır, (1837/1901) birçok kadın yazar çıkmış ve edebiyat tarihine geçmiştir. Enteresan olan şu ki hükümdar kadın olmasına rağmen kadınların okumasını, çalışmasını hatta evden çıkmasını kısıtlamış kanunları da bu yönde düzenlemiş. Kadın kocasının hizmetçisi ve malı olarak nitelendirilmiş. Edebiyat anlamında bu döneme baktığımızda antik dönem ile yirminci YY ın modernist edebiyatı arasında bir bağlantı, geçiş oluşturmuş. Bunda kadın yazarların eserlerinin de çokça katkısı olmuş. Fakat bir sorun var ki kadının yazması aile saadetini bozan ve ahlaksızlık olarak görülmüş. Kadın yazarlar da takma erkek isimleri ile ve yayın evlerine yüklü miktarda para ödeyerek kitaplarını yayınlamışlar.Anladığınız üzere zaten aristokrat aile kızları evde okuma yazma öğrendiği için, paralarının gücüyle de kitaplarını gün yüzüne çıkarabilmişler.
Charlatte Bronte erkek adı olan Currer Bell takma adıyla ünlü romanı Jan Eyre yayınlar. Kadın özgürlüğüne ve kadın haklarına sahip çıkan ilk roman olarak kabul edilir. JaneAusten 12yaşında yazmaya başladığı romanlarını 25 yıl sonra yayınlar. Aristokrat bir aileden gelen Jane evin en gizli köşesinde kimse görmeden yazar.”
DÜNYANIN ERKEK YAZAR OLARAK TANIDIĞI GEORGE ELİOT ASLINDA BİR KADINDIR. GERÇEK İSMİ MARİAN EWANSTIR.
“Dönemin ünlü şairlerinden Robert Browning’in karısı Elizabet Barret’in şiirleri evlenmeden önce kocasınınkilerden daha popülerken, evlendikten sonra kendini sosyal baskılar neticesinde geride bıraktığı ve kocasının gölgesinde yazım hayatına devam ettiği söylenir. Ve o dönemle ilgili şu kanı vardır; erkek yazarlar kadınların kendilerine rakip çıkmasından kokar ve kadınların anlamadığı işlere karışmamaları gerektiğini düşünür. Bu durumun aile hayatını yozlaştırdığını iddia ederler.”
Dünyanın erkek yazar olarak tanıdığı George Eliot aslında bir kadındır ve gerçek ismi Marian Ewanstır. Ve dönemin sonlarına doğru ortaya çıkan, ilk feminist örgütlenmeyi başlatan, feministlerin bugün bile baş tacı ettiği Virginia Woolf’uatlayamayız. Woolf “Kendine Ait Bir Oda” isimli kitabında konuya söyle dikkat çeker ; “16. YY’ın ünlü şairi Shakesper‘in Judit adında son derece yetenekli bir kardeşi olmuş olsaydı ne olurdu? Virginia sosyal hayattaki kadın ile edebiyatta kullanılan kadın kahramanı da şöyle karşılaştırır; “kurmaca yazında en esin dolu sözler, en derin düşünceler onun dudaklarından dökülür, günlük yaşamda hemen hemen hiç okuyup yazmaz ve kocasının malıdır.”
FATMA ALİYE HANIM İLK KADIN ROMANCIMIZDIR
“Batıda durum böyleyken gelelim o dönem Osmanlı İmparatorluğu’na. Zafer Hanım'ın 1877 yılında yayınladığı Aşk-ı Vatan adlı bir romanı mevcut olmakla birlikte yazarın tek romanı olduğu için Zafer Hanım değil, çok sayıda roman yayınlayan Fatma Aliye Hanım ilk kadın romancı olarak bilinmektedir.
İleriki dönem yazarlarından Halide Edip’te dahil edebiyat alanına çevirilerle girmişler. Batıda olduğu gibi burjuva ve varlıklı ailelerin kızları evde öğretmen eşliğinde okuma yazma öğreniyorlardı. Anadolu’daki kadının defter, kitaptan haberi yoktu.”
Tanzimat’tan sonra kadının toplum hayatında etkili olması için eğitilmesi gerektiği fark edilir. Bu fark ediş yalnız ev işleri ve çocuk bakımı konusunda olmuştur. İlk kadın gazete vedergiler de bu yöndeki konulardan oluşmaktadır. Yani kadının iyi bir anne ve eş olması haricinde entelektüel anlamda sanat yapması gereksiz görülür. Dolayısıyla yazmalarındaki beklenti de bu yönde olur. O dönem kadınların eğitilmesi konusunda Türkçülük akımı etkili olur. 2.Meşrutiyetten sonra da kadının toplum hayatındaki varlığı kuvvetle hissettirilir.
Fatma Aliye, döneminçeşitli dergi ve gazetelerde yazdığı yazılarıyla, kurgusal ve düşünsel eserleriyle kadın konusunu elden bırakmayan, muhafazakâr kimliğinden ödün vermeyen, Türk kadın haklarının düşünsel temellerine katkıda bulunan önemli isimlerdendir. Muhadarat romanında evlilik, cariyelik, aşk, ihanet, yozlaşma gibi temalar çevresinde Müslüman-Türk kadınının feminal anlamda kendini fark edişlerini temsil eden fazıla tipi ile toplum içindeki ayrımcılığı değiştirme, erkekle eşit şartlara sahip olarak var olabilme, ezilip sömürülmeye karşı uyanık olma ve ekonomik özgürlüğünü kazanma çabaları vurgulanır. Dönemine göre bazı cesur söylemlerinde, elbette ki babası ünlü tarihçi ve hukukçu Cevdet Paşa’nın rolü yadsınamaz.”
AHMET CEVDET PAŞA’NIN KIZI EMİNE SEMİYE, OSMANLI KADIN HAREKETİNİN ÖNCÜLERİNDEN      
Emine Semiye, Tanzimat’ın önde gelen devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı ve Fatma Aliye Hanım’ın kız kardeşidir. Osmanlı kadın hareketinin öncülerindendir, yazar, siyasetçi, gazeteci, öğretmen ve hemşire olarak oldukça renkli bir kimliğe sahiptir. Kadının eğitimi, eş seçimi, boşanma hakkı, çalışma hayatına dahil olması gibi meselelerde Emine Semiye, ablası Fatma Aliye’ye göre daha radikaldir. Emine Semiye gerek makalelerindegerekse roman ve hikayelerinde kadın kahramanlarını evden kaçarak çalışma hayatı içerisine giren, eş seçimini kendisi yapabilen güçlü kadınlar olarak kurgular.
HALİDE EDİP ADIVAR, TEALİ NİSVAN ADINDA FEMİNİST BİR CEMİYET KURARAK İLK FEMİNİST HAREKET OLARAK TARİHE GEÇTİ
“Halide Edip Adıvar (1884 – 1964) , 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapmış bir sivil olmasına rağmen rütbe alarak savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı'nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır. Aynı zamanda Teali Nisvanadında feminist bir cemiyet kurmuş. İlk feminist hareket olarak tarihimize geçer. Buradan şuna ulaşıyoruz; kadınlar yazım hayatına romantik şiirler, romanlar yazayım, sanat kovalayayım diye düşünmeden önce fikirsel yazılarıyla mücadele etmek zorunda kalmışlar.
İfrat ve tefrit her zaman şiddetli bir şekilde insanı zarara götürür.  Mutedil olup, sıratı müstakimde durmak gerekir.”
YAZIMI BİR YERE GÖNDERDİĞİMDE KIYAFETİM VE MUHAFAZAKÂR KİMLİĞİM NEDENİYLE ÇOK DEFA MOBİNK YEDİM      
“Bu anlamda günümüze geldiğimizde 150 yıl sonra elbette aynı sorunları yaşamıyoruz ama azalarak da olsa devamı ettiğini görüyoruz. Buna kendimden örnek vermek isterim, yaklaşık 25 yıldır edebiyat alanında yazılarımla var olmaya çalışıyorum. Çok mücadelelerden geçtim. Bundan 15- 20 yıl önce yazımı bir yere gönderdiğimde kıyafetim ve muhafazakâr kimliğim sebebiyle çok defa mobink yedim, kalemimle değil ön yargıyla elendim. Bu sebeple defalarca bu yoldan vaz geçmek istediğimi benden daha iyi bilen olamaz. Çünkü bunu ben yaşadım. Hala yazdıklarına eleştiri gelecek, toplumsal yargıya maruz kalacak diye aşk şiiri yazamayan kadın var bu memlekette. Sol cenah kıyafetinden ve inancından dolayı biz kadın yazarları öteledi, sağ cenahın yobaz kafaları da git evinde otur, elinin hamuruyla edebiyata bulaşma tavrıyla bizi eledi. Bunları rahatlıkla söylüyorum, bu konuda birçok anımı anlatabilirim, ama zamanınızı almak istemem. Kendi adıma söyleyeyim, belli bir yol kat edene kadar kimliğimi sakladım, ismim anılmaya başlanmıştı ama beni gören yoktu. Sonra ortaya çıkabildim. Belki böyle davranmasaydım henüz körpe iken benimde dallarım budanacaktı. Bu uzun yolculukta her kadın yazar gibi çok mobinklere maruz kaldım, çok vaz geçmişlikler yaşadım ama yazmaktan vaz geçemedim. Beni hayatta ve ayakta tutan yazmaktı. Başka çare bulamadım.”
KADINLARIN YAZIM HAYATINDAKİ ZORLUKLARINA DİKKAT ÇEKTİĞİMDE BANA; “ÜRETEMEYEN BÖYLE MAZERET GÖSTERİR” DİYE OTURDUĞU YERDEN ÖFKELENDİ.
2022 yılında 3. sü düzenlenen Kahramanmaraş Şiir ve Edebiyat Günleri’nde bir oturum yapıldı. Konu “Edebiyat Neyi Savunur” du. Oturum başkanı Prof. Dr. Ahmet Sarı, konuşmacılar; Turgay Anar, Kaan Murat Yanık, Necip Tosun. Necip Tosun konuşmasını bitirdi, sorulara geçti. Dinleyiciler arasında en önde oturuyorum, ben de bir soru sormak istedim. Söz hakkı verdi. Kadınların yazım hayatındaki geçmişten gelen sorunlarına ve zorluklarına dikkat çeken bir iki cümle sarf ettim. Ardından şu cümleleri ekledim; “ben şöyle hissediyorum, orada güzel bir edebiyat bahçesi var, erkekler dilediğince oynuyor, kadınlar bahçenin etrafında bizi de oyuna alır mısınız diye bakıyor. Bu anlamda neler yapılmalı? Sorum buydu. Oturduğu yerden bana öyle öfkeli bir bakış attı ki sınıftaki yaramaz bir öğrenci gibi sıranın altına giresim geldi. Ve şöyle cevapladı” üretemeyen böyle mazeret gösterir.”Ve bu minvalde sözler sarf etti. Beni tanımıyordu, soruyu sorma maksadımı kendi duygu dünyasında yorumladı ve cevabı da bu yönde verdi. Ben yazmaya yeni başlamış bir hevesli de olabilirdim ve o an yazım hayatımın sonu olabilirdi. Bu durum bende derin yaralar açtı ama alışkın olduğumdan zerre kadar pes etme hali oluşmadı. Aksine her zamanki gibi daha çok çalışmaya ve yazmaya teşvik etti. Böyle durumlar beni üretme yolunda kamçıladı.
ÇOK ARKADAŞIMI BİLİRİM YAZDIKLARINI HÂLÂ BİR SIR GİBİ SAKLARLAR
Çok arkadaşım bilirim yazdıklarını hala bir sır gibi saklarlar, yayınlamaktan korkarlar. Ben şanslıydım, ailem bu yolculukta hep yanımdaydı. Uzun yıllar başkakadınlara da yazma konusunda nasıl yardımcı olurum diye kafa yordum. Ulusal Kadın Yazarlar Derneği de bu fikirden çıktı. 6-7 yıl önceKahramanmaraş Büyük Şehir Belediyesi Kadın ve Aile Şubesi’nin okuma salonunda şehrin kadın yazarlarını davet edip bir basın toplantısı yapmıştım. Katılan bir elin parmakları kadar değildi. Yıllar sonra 7 Aralık’ta Kadın Yazarlar Topluluğu’nu kurmak için belediye kültür ve sosyal işler müdürlüğünden liste istediğimde ellinin üzerinde kayıtlı kadın yazar olduğunu görmek beni son derece heyecanlandırdı. Tabi işin ciddiyetini anlayınca o sayının içinden yazar olmayanlar kendiliğindentopluluğumuzdan ayrıldı. Bu anlamda bir şey yapıyorsanız kurumsallaşmak ve işi ciddiye almak önemli. Dernek 15 Mart 2024 ‘te kuruldu ve faaliyetlerimiz hızla devam etmekte. Bu noktalara gelmek uzun bir yolculuk ve deneyimlerle dolu bir süreçti.”
YARATILANI YARATANDAN ÖTÜRÜ SEVMEK BENİM RUH DÜNYAMI BESLEDİ
“2017 de Kahramanmaraş Büyük Şehir Belediyesi Kadın ve Aile Şubesi bünyesinde gönüllü olarak kadınların kitap okumasını yaygınlaştırmak için bir proje başlatmıştım. Kadın okuma kulübü kurdum, her kesimden kadın sayıları çoğalarak okuma salonuna belirlenen tarihte seçilen kitabı okuyup geliyordu. Aralarında önemli iş kadınları da vardı. Bir gün şöyle bir karar aldım; bundan sonraki toplantımıza gelirken okudukları kitabın iç dünyalarında bıraktığı etkiyi birkaç kelimeyle yazıp getireceklerdi. Her zaman en önde beni dinleyen siyah çarşaflı, yaşı altmışın üzerinde Fatma Abla toplantı sonunda yanıma gelip sessizce; “ben yazmasam olur mu?” dedi. Fatma Abla çok değil, iki cümle de yazsan olur dedim. “Ben yazma bilmiyorum, oğlum okula giderken okumayı öğrenmiştim” dedi utanarak. Oysa bu kadın grubun en çok kitap okuyan üyesiydi. Başka bir gün aynı Fatma Abla gibi mahalleden bir teyze ;“kocamdan gizli okuyorum, yakaladığında kitabımı sobaya atıyor, bununla zaman harcayacağına bana hizmet et diyor” diye dert yanması bu coğrafyadaki kadınlar için daha çok mücadele etmem kanısına vardırdı beni. Bu anlamada çok projeler yaptım zaman içinde. 2017 de kurmuş olduğum ve uzun zaman başkanlığını yaptığım Kitap Yaprağı Eğitim Gelişim ve Farkındalık Derneği’ni gençler için kurmama rağmen orada da kadınlar için çok eylemler gerçekleşirdik. Bu coğrafyada feminist olabilirdim ama hiçbir zaman bu düşünceye yakın olmadım, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek benim ruh dünyamı besledi. Sadece insana değil her canlıya bu dünyada fıtratına uygun yaşama hakkı verilmeli düşüncesinden sapmadım.”
Düşeyaz Dergisi söyleşi konuğu şair yazar Kadriye Kırdök Mesder’deki çok sayıda izleyici karşısında yaptığı konuşma soru-cevap bölümü ardından; Düşeyaz Dergisi imtiyaz sahibi Vedat Ali Kızıltepe’nin kapanış konuşmasıyla program son buldu. Bu vesile ile program konuşmacısı Kadriye Kırdök ve Düşeyaz şair ve yazarlarına ve Mesder Kahramanmaraş Edebiyat ve Sanat Derneğine çok teşekkür ediyoruz.
Selam ve sevgilerle.