Cemil Meriç, yirminci asırda zamana imzasını en keskin manada atmış olan, büyük münekkit ve tetkik adamıdır. 12 ciltlik Cemil Meriç külliyatı ise, yirminci asrın Doğu ve Batı âlemlerinin fotoğrafıdır adeta. Asrın başlarında doğup sonlarında vefat eden Cemil Meriç gibi bir deha tarafından çekilen bu fotoğraf, muhakkak ki dünyaya dair en derin ve hacimli fikri haritadır.
Cemil Meriç, buhran-ı fikrimizin çeşitli müsebbiblerini cüretkar şekilde ortaya koymuş, posalaşmış ve satılmış ruhlara karşılık, diriliş ve ayağa kalkışın fikir altyapısını şahsiyetli edasıyla ortaya koymuştur. O halde, Türkler’in yeniden tarih sahnesine çıkışının karargahı Anadolu olacaksa, diriliş ve kuruluş fikriyatı arayanlarında yolu bir şekilde Cemil Meriç’e çıkacaktır. Cemil Meriç külliyatı fikriyat doğuracak külliyattır. Fikir ile tabii münasebet halinde olanların Cemil Meriç’i ve eserlerini atlaması izahı olmayan gayr-ı tabii hadisedir.
Cemil Meriç’ten sonra, onunla muadil bir mütefekkir yetişmediğinden dolayıdır ki, fikriyatı bıraktığı yerde kalmıştır. Oysa fikir üretilerek devam eder. Üretilmeyen ve deveran ettirilmeyen fikir, bir zamandan sonra doktirinleşme tehlikesiyle başbaşa kalır. O halde gerek Necip Fazıl gerekse Cemil Meriç gibi dehaların, eserlerini yeni baştan gözden geçirmeli, oradaki terkibi hükümler açılarak yeni mevzu ve meseleler keşfedilmeli, böylece dehaların fikriyatları dünden bugüne, bugünden de yarına aktarılmak suretiyle devam ettirilmelidir.
Fikrin devamlılığını sağlamaya yönelik çalışmalar, gayet kıymetlidir şüphesiz. Böylece ülkede tefekkür hamlesi başlatılır. “O şunu yaptı, bu da zaten şöyle yapmıştı” nev’inden günah avcılığı içinde tüketilen bir hayat, içinde bulunduğumuz kaostan çıkışın ve yeniden İslam medeniyetini inşa etmenin yolunu açmaz. Bu yol açılmadığı takdirde, Cemil Meriç çapında mütefekkir yetiştirmek hayalden öteye geçmez.
Zaman, kaht-ı rical devridir. Fikir mahpusluk suç, mütefekkir ise tımarhanelik vakıadır bu kaos zamanlarında. Böylesi kıymetsiz zamanlarda, her kim ki doğru bir cümle kurmuş, faydalı bir iş yapmış, ümmetin bir derdiyle alakadar olmuş, onun dahi zayi edilmemesi gerekirken Cemil Meriçlerin, Necip Fazılların külliyatlarını görmeyen göz, ruhen kördür.
Cemil Meriç külliyatı, yirminci asır Türkiye’sinde telif edilmiş olan “hal muhasebesi”, “tarih muhakemesi” ve her şeyden önemlisi de “istikbal tasavvuru” dur. Her bir cildine hususi olarak çalışıldığında görülecektir ki, her cilt onlarca eser doğuracak çapta ve kudrettedir. O halde şunu söyleyelim ki; acilen Cemil Meriç’in eserlerinin külliyat rehberi çıkartılmalıdır. Tanzimat’tan bugüne “külliyat çapında” eser verebilen aydınımız az olduğundan dolayıdır ki, külliyat okumayı bilmiyoruz. Külliyat; külli idrakin hanesidir. Parça fikir serkeşliğinden külli idrake sıçrayabilmenin tek yolu, külliyat çapında mütefekkirler ile ünsiyet kurmaktan geçer.
Her şeyin sıfıra indiği, belki de sıfırın altına düştüğü bir vasatta, Cemil Meriç’e özellikle kulak vermemiz gerekiyor. Kulak verelim ki, bizlerde insanlardan kitaplara, gayr-i tabi mekan ve hallerden kütüphanelere kaçalım. Allah’a yemin olsun ki bu kaçış; kutlu bir kaçıştır…
Cemil Meriç ile ilgilenmemek, irfana sırt çevirmek demektir. Zira Cemil Meriç, irfan beldesinin adıdır. Dünya irfan yemişlerini toplayarak, bütün irfan mahsullerini fikriyle beraber terkip eden, tetkik bilgiyle beraber fikrini nişanlayan bu adam, Yahya Kemal’in şu sözlerine muhataptır: Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine… Evet, kimsenin kendine benzemediği, kendisinin de kimselere benzeyemeyeceği hakikatinden yola çıkarak diyorum ki; Cemil Meriç nev-i şahsına münhasır şahsiyetin ta kendisidir…
Cemil Meriç, yirminci asır Türkiye’sinin, kendi sahasında mukayese kabul edilmez büyük dehası olsa gerektir. Cemil Meriç ve eserleriyle alakadar olmamak, fikriyatın deha çapındaki emsalini umursamamaktır. Bir fikriyatın deha çapındaki remz şahsiyetlerini umursamamak, insanı alt zeka tuzağına düşürür. Bu tuzak öylesine girdap doludur ki, insanın idrakini körleştirir. İdrak körlüğü ne büyük felakettir. Yaklaşık bir asırdır idraki körlenen “aydın” zevatımız, âmâ üstada göre; garbın yeniçerileridir. Garbın yeniçerileri; yani ruhi, akli, zihni dünyalarını düşmana satan hain ve sarhoş kitle…
Şurası şahsi tecrübemdir ki, Necip Fazıl ve Cemil Meriç’e yolu düşmeyenlerin idrak hassasında ciddi bir maraz görülmektedir. Bu marazın sahiblerini bir mevzu ve mesele hakkında yaptıkları tenkitlerden anlayabilirsiniz. Tenkit yapıyorum diye, sığ ve dar misaller vermek, bir şahsı ya da meseleyi en kötü misali üzerinden değerlendirmek, ümmi kadının ağaca bağladığı çaputtan dolayı tüm ehl-i tasavvufu tenkit etmeye götürecek kadar aptalca işlere sürüklemektedir insanı. Cemil Meriç deha olduğu içindir ki, hiçbir fikri veya fikriyatı; kötü, ucuz ve seviyesiz misaller üzerinden muhakemeye tabii tutmaz. Zira su-i misal, misal teşkil etmez… Cemil Meriç’in sadece bu zihnî istidadı kazanılsa bile, ciddi tefekkür patlamaları meydana gelecek, böylece mütemadi bir inkişaf vetiresi başlamış olacaktır.
***
.