Çocuk, hayal ve duygudan ibaret bir varlıktır. O’nun hayal dünyasının hududu yoktur, çocuğun muhayyile gücünü anlayabilme adına ilk başta zihni evrenine yönelmek gerekir. Zihni evrene yöneldiğimiz zaman göreceğimiz gerçek şudur ki, insan benliği; hafızanın ilk kayıtlarıyla beraber ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple çocukların ‘akıl’ ‘duygu’ ‘zeka’ inşâ süreçlerinde… Özellikle de akıl inşasında ‘ben’ merkezi çok ama çok önemlidir.
İnsan çocukluktan itibaren ‘ben’ demeye can atar. Bunun için insan zihni, ‘benlik merkezinde’ dönmeye başlar. Çocuğun zihnî evreni öylesine çalışır ki, ‘benlik eksenine’ uymayan şeyi orada bulamazsınız… Çocuğun hayal gücü hudutsuz olduğundan dolayıdır ki, ‘benlik ekseni’ karmaşık, girift bir yapıdadır. Aynı zamanda bu merkezi anlamakta zor bir süreçtir. Çocuğun doğumundan itibaren tüm refleksleri, hareketleri, çıkışları… Bu merkezin anlaşılması için ilk ipuçlarıdır bir bakıma…
Buradaki kritik olan soru şudur!
Çocuğun benliğinin ortaya çıkma belirtileri tam manasıyla nelerdir?
Benlik merkezi dediğimiz çocuğun ‘ben’ zemini O’nun kendi suretini aynada tanımasıyla başlar. Uzuvları, görünüşü ve kendi bedeni… Çocuğun aynaya her bakışında göz beyne uyarı gönderir ve böylece ‘ben’ merkezi zihnî dünyada yavaş yavaş oluşmaya başlar.
Benliğin ortaya çıkışında ikinci şey ise, çocuğun dışardaki hadiselere ve kendi hakkında yapılanlara ‘ağlama’ ile yani ‘hayır’ ile karşılık vermesiyle ortaya çıkar. Çocuğun ‘dış âleme’ ‘hayır’ demesi, ‘ben’ varım demesidir bir bakıma. ‘Hayır’ demek, benliğinin zihninde yerleşmeye ve merkezîleşmeye başladığı dönemin başlangıcı ve olgunlaşmasıdır. O yaşlarda benlik merkezi kendi varlığını ‘hayır’ larla ifade edecektir sadece. Başka türlü kendini gösterme imkân ve salahiyetinden mahkûmdur… Bunlar akıl öncesi dönemdeki ‘benlik’ belirtileri.
Çocuktaki Benliğin Ortaya Tamamen Çıkışı
İnsan akıl, kalp, zevk, ruhtan teşekkül etmiş bir varlıktır. Aklın inşâ edilmesiyle kalbe, kalbin inşâ edilmesiyle zevke, zevk inşasıyla beraber de ruha ulaşılır. Bir de bütün bu sisteme musallat ‘nefs’ denilen zemin vardır. Bütün kötülüklerin toplandığı yer olan nefs zemini, çocukta büluğ çağına kadar hâkim olamadığı içindir ki, çocuğun bütün hareketleri nefsten müstakil daha çok rûhî bir hal belirtir. Bu sebepten O; berrak, saf, temiz bir ‘benlik merkezine’ sahiptir.
Çocuğun bu berraklığını Hilmi Uçan “ ‘Çocuk Kadar Saf’ Temiz Olabilmek/Kalabilmek” başlıklı yazısında şu sözlerle belirtiyor; “İbn-i Hazm, Güvercin Gerdanlığı, Sevgi ya da Sevenlere Dair adlı kitabında şöyle bir söz söyler: ‘Allah’ın karşısına bir çocuk kadar saf çıkmak isterdim.” Ve devam eder Hilmi Uçan; “Çocuk denilince ilk akla gelen bu safiyettir, temizliktir. Çocuğun gözlerinin arkasında ikinci bir göz olduğunu düşünemezsiniz. Olduğu gibi ortadadır, önyargısızdır. Kimsecikler ‘kral çıplak’ demeye cesaret edemezken, ‘kral çıplak’ diyecek, diyebilecek varlıktır çocuk.” (Hilmi Uçan, Çocuk Kadar Saf’ Temiz Olabilmek/Kalabilmek, Hece Dergisi, Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı s. 18) Çocuğun benlik merkezi Hilmi Uçan’ın da belirttiği üzere ‘temizlik’ ve ‘berraklık’ la ortaya çıkar.
Sunay Akın ne kadar da haklıdır: ‘Çocuklar dedim; çünkü bir onların elleri kaldı kirlenmemiş.’
*
Çocukta Hayır Deme Dönemi
Yukarıda benliğin ortaya çıkış sebeplerinin önemli zeminini ‘hayır’ deme dönemi olarak belirtmiştik. Çocuğun ‘hayır zeminine’ bakıldığı zaman bu dönemin gayet hassas olduğu rahatlıkla gözlemlenir, bu dönemde asla onun zorlanmaması gerekir. Eğer bu dönemde çocuk baskı altına alınır da ‘hayır’ demesi zorla önlenirse, benliği ve aklî gelişimi inkişaf etmeyebilir.
Çocuğun benliği gelişmediği takdirde O, müstakil bir şahsiyet olamaz, yani fert haline gelemez. Benlik oluşmalıdır ama daha sonra aklın kontrolüne alınmalıdır.
Benliğin doğumu ve gelişmesi engellenirse, fert meydana gelmeyeceği için, ‘bağımlı kişilik’ dediğimiz meş’um (uğursuz) hal oluşur. Bağımlı kişilik ise hayatı yalnız başına yürütemeyecek kadar ‘zayıf kişiliktir.’
Çocuğun şımarma duygusu yine bu dönemle alakalıdır. Eğer ‘hayır’ dönemi tamamıyla kendi haline bırakılır da ve uzun sürerse, benlik gereğinden fazla güçlenir ve aklın inşâ edilmesi zorlaşır. Böylece çocuğun ‘şımarma’ ihtimali ortaya çıkar.
Bu dönemde ‘hayır’ demesine müsaade edilmeyen çocuğun, hayatı boyunca ‘hayır’ diyemeyeceği anlaşılmamalıdır. Çocuğun ‘hayır’ deme hakkına sahip olmadığını düşünen aileler, ‘hayır’ deme gücünün kaynağını yok etmektedirler.
‘Hayır’ diyen çocuk, ailelerin hayatlarını zorlaştırmakta, onlara hayatı zehir etmektedirler. Buna tahammül edemeyen aileler de, onlardaki ‘hayır’ deme kaynağını yok ederek sanki intikam almaktadır. Böylece karakter katliamı yapılmakta, çocuğun zihni doğumu gerçekleşmektedir. Çocuğun tek doğumunu biyolojik doğum zanneden aileler, çocuğun esas doğumunun da benlik doğumu olduğunu bilmiyorlar. Benlik, zihni evrene doğmadığında farklı bir fertten bahsetmek mümkün değildir.
Hayal ve Benlik
Çocuk nedir? sorusunun cevabı hala muamma… ‘Çocuk edebiyatının sınırlarının belirlenmesi sürecinde önce ‘çocuk’ un tanımlanması gerekir.’ diyen Cemil Meriç sözlerine şöyle devam ediyordu: “Eflatun, çocukların şairleri okumamasını istiyordu. Ne var ki, her Yunanlı eğitim hayatına Homeros’un şiirleriyle başlıyordu. Ezop’un kıssaları belki de hiçbir zaman bu kadar geniş bir okuyucu kitlesine seslenmemiştir. Bir kere çocuk kimdi? Bütün çocukların tecessüs ve idrakleri birbirine eşit mi?”
Cemil Meriç’in yukarıda iktibas ettiğimiz sözlerinde de belirttiğimiz gibi “Bütün çocukların tecessüs ve idrakleri birbirine eşit” olmadığı içindir ki, çocukların dünyasına tam manasıyla dahil olamıyoruz. Bunun sebebi, çocukların; ‘benlik’ inşâ döneminde tamamen ‘hayal’ dünyasında yaşamalarıdır. Bu sebepten ‘çocuk’ dediğiniz varlık ‘muhayyilenin’ yani hayalin varlığıdır. Hayal ile yaşar duygu ile hisseder.
***