Merhaba

Çocuksu sayfamızın ilk sayısıyla merhaba…

Her Perşembe burada, bu sayfada sizlerle olacağız…

Çocuksu duygularla, çocuksu faaliyetler yapmak için…

Sizleri çok seviyoruz çocuklar… Tüm güzellikler sizinle bütünleşmiş…

Biliyoruz ki; sizi ihmal etmek, geleceği imha etmektir.

O halde berrak bir gelecek için, size yönelmemiz, sizleri anlayabilmemiz gerekiyor.

ÇOCUKSU sayfamız bunun için oluşturuldu, hepinizi sevgi ile selamlıyor, o güzel gözlerinizden öpüyorum.

Metin Acıpayam: Zeynep Hanım, sizce “Çocuk” kimdir?

Zeynep Sena Konaklar: Çocuk, bir tebessümüyle dünyayı değiştirebilecek büyük bir güçtür. Biraz iddialı bir cümle oldu değil mi? O zaman sizden bir çocuğun tebessümünü zihninize getirmenizi isteyeceğim. Yüreğinizde o sıcaklığı ve yüzünüzdeki kendiliğinden oluşan o tebessümü hissettiniz mi? İşte dünyayı iyiye götürecek olan, o tebessümün bizde uyandırdığı merhamet duygusu.

İyi yetiştirilmiş, iyi eğitilmiş, kendi gücünü fark etmesine fırsat verilmiş çocuk, geleceğimizin mimarıdır. Dünyamız için umuttur.  Çocuk eğitimi, düşünülenin aksine sadece aile- okul ikilisinin değil, hepimizin sorumluluğudur.  Yolda gördüğümüz bir çocuğa bakışımızla,  içten tebessümümüzle, örnek bir davranışımızla o çocuğun eğitiminde gizil bir rol oynarız. Çocuk, geleceğin büyüğü olduğu için saygıyı, bugünün küçüğü olduğu için koşulsuz sevgiyi hak eder ve bu yönüyle toplumun bir yansımasıdır.

Çocuk hayret makamındadır. Birçok şeyi yaşamında ilk kez görür. Bu ilkler ona özgünlük kattığı gibi ondaki çocukluğu, çocuksuluğu belirleyen etkendir. Yaşantılar yoluyla öğrenen çocuk, yaşadığı deneyimlerle hayatta kendisine yer bulur. Kıymetli şair Cahit Zarifoğlu “Hayata alışan şiir yazamaz” der. Aslına bakarsanız da her çocuk biraz şairdir ve çocuğu diri tutansa içinde bulunduğu hayret makamıdır. Bu bilinçle düşündüğümüzde yolda yürürken aniden durup gökyüzünü seyre dalan,  siz aceleyle bir yere yetişmeye çalışırken sakin sakin yoldaki kedinin geçişini izleyen, köşede bulunan su birikintisine basmak isteyen o çocuğa fırsat verilmeli. İçindeki heyecanı diri tutmayı toplumca kendimize görev addetmeliyiz.

Metin Acıpayam: Çocuğa yatırım ve gelecek ilişkisinden bahseder misiniz?

Zeynep Sena Konaklar: Çocuğun eğitiminden hepimizin sorumlu olduğunun bilincine ulaştıktan sonra üzerinde düşünülecek en güzel soru bu aslında. Bir çocuğa yapılan yatırım, o ülkenin yirmi yıl sonrasına yaptığı yatırımdır. Bu ileri görüşlülükle bakıldığı zaman çocuk kavramı daha derin bir anlam kazanıyor. “ Çocuktur ne anlar, istekleri bitmez, ihtiyacını karşıla yeterli” diye düşünen kesimin oldukça azalmış olduğunu görmenin verdiği rahatlıkla bu konuda söylenecek çok söz var. Çocuğun, bilişsel gelişiminin yüzde sekseni bu dönemde tamamlanıyor ve doğru eğitim almamış çocuk altın çağını değerlendirememiş olarak hayata adım atmış oluyor. Bu nedenle okul öncesi eğitim sağlıklı toplum oluşumu açısından büyük önem kazanıyor.

Ruhsal anlamda sağlıklı geçen bir çocukluk dönemi sağlıklı yetişkinliğe atılmış bir adım olur. Sağlıklı yetişkin ise kendinden sonraki neslin yetişmesinde olumlu rol oynar. Bakın, gördünüz mü nasıl birbirine bağlı bir çark. Bir gün mutsuz ya da ilgiye ihtiyacı olan bir çocuk görüp, onu görmezden geldiğinizde unutmayalım ki, o çocuk bir gün problemli bir yetişkin olarak karşımıza çıkabilir. Hepimiz bu çarkın bir parçasıyız ve kaderlerimiz birbirine bağlı.

Bugün haberlerde izlediğimiz katil, hırsız belki bir gün birimizin, bir yerlerde gördüğü ama önemsemediği o mutsuz, o ilgiye ve eğitime muhtaç çocuktu. O yüzden “benim çocuğum iyi olsun da bana yeter” bakış açısından sıyrılıp tüm çocukları kendimize dert edinmeliyiz.

Metin Acıpayam: “Çocuk ve oyun” diyecek olursak, neler söylersiniz?

Zeynep Sena Konaklar: Bütün bu söylediklerimizin ışığında “Peki, çocuğun eğitimi nasıl olur” diye bir soru ortaya çıkıyor. Bir çocuğa verilebilecek en güzel eğitim oyun yoluyla olur. Maria Montesorri, “Oyun, çocuğun işidir” der.  Oyun yoluyla çocuk, çeşitli yaşantıları deneyimler. Olumlu – olumsuz duygularını boşaltır, paylaşmayı öğrenir. Başkalarının haklarına saygı göstermeyi, sabredip sırasını beklemeyi, işbirliğini öğrenir. Belki de en önemlisi olan onu hayatta dik tutacak olan başa çıkma becerilerini kazanır. Oyun, çocuğun güvenli alanıdır ve çocuk kendisini bu yolla ifade eder.  Oyun oynamak çocuk için kendini gerçekleştirme alanıdır. Çocuk oyun oynarken farklı rollere girer ve çeşitli yaşantılar deneyimler. Bu yaşantılar zihninde yeni şemalar oluşturup bilişsel gelişimine katkı sağlar. Şu unutulmamalıdır ki oyun oynayan çocuk sağlıklı çocuktur.  Fakat bugünümüze baktığımızda sokakların, parkların gittikçe boşaldığını görüyoruz. Akranları ile oyun oynamak yerine teknoloji ile hemhal olmuş, büyükler gibi konuşmaya başlayıp yaşından büyük cümleler kuran şuan ki nesil, çocukluk yok mu oluyor sorusunu getiriyor akla. Değerli şairimiz Erdem Bayazıt ’ın şu dizeleri de bizi bu konu üzerinde düşünmeye teşvik ediyor: Kadınlar ki anne olmamak için direniyor / Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar /Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar / Çocukluk kalkmış dünyadan gibi /Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki / Her çocuk, toplumun fırsat yarattığı kadar çocukluk yaşayabilir. Çocuk büyük cümleler kurunca, yetişkin gibi davranınca hoşumuza gidiyor değil mi? Aslında o durum çocuğun bir çırpınışı, özden uzaklaşma sinyali. Bu durum, durup düşünülmeli. Her dakika ulaşılabilir teknoloji ile çocuğu doğrudan ilgilendirmeyen haberler, onların tükettiği konular olmaya başladı. Bu anlamda teknoloji – çocuk ilişkisi gibi büyük bir konu var önümüzde ve özellikle üzerinde çalışılması gereken bir alan. Çocukluk kavramı için toplumca vermemiz gereken bir mücadelemiz var.

Teşekkürler Zeynep Hanım

Rica ederim Metin Bey…