Genel manada kitlelerin, özelde inanç guruplarının ve milletlerin dönüm noktaları vardır. Artık yeter, bu böyle gitmez denilen, dönüşümün istendiği zaman dilimleridir bunlar.

Siz buna sirkilme deyin, ben kırılma noktaları diyeyim ama şu günlerde tüm İslam dünyasında çekilen acıların sonucu olarak bir dönüm noktası yaşanacağını öngörüyorum.

Artık, yukardakilerin oyunları görüldü, çünkü perde açıldı. Herkes oyunu açıktan oynamaya başladı. Elbette bizlerde Anadolu’nun bir köşesinde yaşayan insanlar olarak bunları görüyor, yaşıyor ve sorguluyoruz.

Camide görüştüğüm Müslüman kardeşlerimiz, kendini sorguluyor, imamı eleştiriyor, okulda öğretmen izleniyor, velhasıl eğitimden tutunda, bilimsel çalışmaları varana kadar, artık kendi eksiklerimizi  gidermemiz gerektiği ortak düşünce…

Yazılıramda sık sık belirttiğim gibi kendini düzeltemeyen kişiler, toplumları da düzeltemez, zaten mümkün de değil. Öyleyse, düzelme kendimizden başlamalı.
İnsan hadisin ifadese ile neye layık ise öyle yönetilir, sözü  bu söylediklerimle tam örtüşür…

Gençlik yıllarımda Müsiad Şuba Başkanı olarak Ali Karakokor kardeşimle sık sık bir araya gelirdik. Bir ara beni Müsiad İstanbul Şubesinin toplantısına göndürdü. Basın yayın çalışmaları hakkında bilgi verildi bizlere. O dönemde genel başkan olan Erol Yarar ile de tanışmıştık.

Birkaç gün önce, Ülke TV’de yayınlanan Esra Elönü’nün sunduğu Arafta Sorular programına konuk olan MÜSİAD Kurucu Başkanı Erol Yarar, Müslümanların zenginleşerek İslam dünyasına faydaları olmaları gerektiğini vurguladı.

FAKİRLİK HASTALIĞI

Erol Yarar programda İslam dünyasının hastalığının zenginlik değil fakirlik olduğunu belirterek şunları söyledi; “Bizim hastalık ne ise onun tedavisini yapmamız gerekiyor. Bizim hastalığımız şu anda zenginlik değil, fakirlik. Yemen fakir, Umman fakir, Bangladeş fakir, Pakistan fakir. İslam ülkeleri dünyanın en fakir ülkeleri. Şimdi bu durumda biz zenginliği mi tartışacağız!

Evet çok doğru şu fakirliği tartışmak gerek. Sebep, bana göre az üretiyor, çok tüketiyoruz. Bunun için çok çalışmamız gerekiyor.

Nitekim Yarar Türkiye’nin de fakirlikle mücadele konusunda ciddi çalışmalar yapması gerektiğini söyleyerek şu açıklamalarda bulundu; “Bizim fert başına milli gelirimiz dokuz bin dolar civarında. Türkiye’deki servet dağılımına bakılırsa toplumun çoğunluğu asgari geçimin altında. Bu yüzden bizim daha çok çalışmamız lazım. Yaptığımız fabrikalar kadar yine fabrika yapabilirsek, Türkiye’nin ihracatını 500 milyara çıkarabilirsek o zaman az gelişmiş toplum seviyesinden gelişmiş toplum seviyesine geliriz”

İNSANLARIMIZI EĞİTMEMİZ LAZIM

Yarar açıklamasının sonunda ise, Türkiye’nin dünya ölçeğinde değil İslam ölçeğinde bile gelişmiş bir ülke olmadığını, gelişmek ve zenginleşmek için insanların iyi eğitilmesi gerektiğini vurgulamış.”

Eyvallah!

Peki bu kadar tatili bol olan ülke üretebilir mi?

Hayır, asla bunun için ülkemiz tatil cenneti olmamalı. Herkes çalışmalı, gerekirse gece de çalışmalı, işte Çinli son yıllardaki süper güç olma başarısını böyle yakaladı.

Zira Cenabı Allah, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır!” buyurmakta.

Söylemek istediğim şu ki, halkımız yeniden bir yükselme dönemi arzu ediyor. Ancak bu arzularının yerine gelmesi içinde, üretmek gerekmekte.

Biz Müslüman bir toplumuz, dinimiz israfı yasaklar ve çalışmayı ibadet olarak görür. İşte tam bu ortamda, bunun tersini yapıyorsak, kendimizi hesabı çekmemiz gerekiyor. Ben nasıl bir Müslümanım diye sorgulamak zannederim eksiklik olmaz.

Kur’an bir insan enaz tükettiği kadar üretmelisin; diyor ama biz ne haldeyiz? Şimdi, diriliş istiyorsak, bunu çalışarak yapmayı denememiz gerektiğini söylüyorum.

Peki kalın sağlıcakla.