Yaz mevsiminde toprağın suya doyamadığı gibi, insanda bir çok şeye doymaz. Kur’anın ifadesi ile insanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister. Üç vadi altını olsa, dördüncüsünü ister!
Yani insan için maddi güçlere karşı doyumsuzluk söz konusudur. Dünya’ya doymaz, ölümsüzlük ister…
Tıpkı bunun gibi manevi doyumsuzlukları da söz konusudur. Ruhu yücelen insan, Rab’bine yönelir, huzur arar. Yine Kuru’anın ifadesine göre, kalpler ancak Allah’ı(cc) zikir ederek huzur bulur.
Bu durum bazen namazda, bazen tefekkürde, bazen zikirde gerçekleşir. İşte tüm bu arananlar insan için hac anında vukuu bulur.
Peki neden ve nasıl? Konuyu biraz açalım.“İnsanlar için yapılmış ilk ev, Mekke’de inşa edilen, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olan Kâbe’dir. Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin Kâbe’yi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bunu inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.”1
RAHMAN’IN RAHMETİ AKAR DA AKAR
Şimdi hacca giden kardeşlerimiz bunu o mübarek Kabe’yi gördüklerinde, etrafında kelebeklerin ışığın etrafında döndüğü gibi tavaf yaparken anlarlar. Bazen bir köşede, Kabe’yi izleyen gözüyaşlı bir yaşlının alın çizgisinde, bazen genç bir hanımefendinin bakışlarında kimi zamanda dua eden bir müminin dilinde hissedersiniz Rahman’a anlatılan aşkları…
Devam edelim şu hac konusuna, çünkü orada rahmet sağınak sağınak akar insanın ruhuna. Hac, Peygamber Efendimizin ifadesiyle, İslam binasının üzerine oturduğu beş temel esastan biridir. Hac, Rabbimizin rızasını kazanmak için Kâbe’yi tavaf etmek, Arafat’ta vakfeye durmaktır. Mübarek bir yolculukla dünyanın dört bir yanından Mekke’ye gelen müminlerin, uzaklarda iken günde beş vakit yöneldikleri Kâbe’nin gölgesinde buluşmalarıdır.
Allah’ın evini ziyaret için yola çıkan bu müminlere Kur’an-ı Kerim’de şöyle seslenilir: “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse, bilsin ki hac sırasında cinsel davranışlarda bulunmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur.” Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Ahiret içinazık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının!”(Ama bazıları bu ilahi uyarıya dikkat almaz, cidal eder durur. Bu konuya dikkat etmek gerek, haccınızı boşa çıkartmamak gerek)
Evet, Hacca niyet edip yola düşen Müslüman, bedeniyle ihrama, ruhuyla takva elbisesine bürünür. Allah ve Resûlü’nün emirlerine tabi olacağına, her türlü günah, kötülük ve çirkinlikten uzak duracağına söz verir. Renkleri, dilleri, ülkeleri farklı ama gayeleri aynı olan mümin kardeşleriyle birlikte telbiye getirerek şöyle niyazda bulunur: “Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Allah’ım buyur! Hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”
Peygamberimiz, “müminin telbiye getiren sesine taşların, ağaçların hatta toprağın eşlik ettiğini” söyler.
Muhteşem bir kâinat korosu hacı adayıyla beraber duaya durur. Resûl-i Ekrem Efendimizin müjdesi, adım adım haccı yaşayan her Müslüman’ın yüreğinde karşılık bulur: “Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.”
Bu müjdeye nail olmak isteyen hacı adayları Arafat’a çıkar, mahşerin provasını yapar. Arafat, hakikati bilmek, marifete ermek, ölmeden önce kendini hesaba çekmektir.
Arafat vakfesinden sonra bir sel gibi akarak Müzdelife’ye gelen hacılar, buradan Mina’ya geçer. Müzdelife, ikinci kez Allah’ın huzurunda vakfeye durarak bilinçlenmek; Mina ise dünyalık sevgileri aşıp sadece Allah’ın rızasını temenni etmektir. Cemeratta şeytan taşlayan mümin, aslında şeytanla beraber kendisini günaha davet eden nefsini, hırsını, tutkularını da bir bir taşa tutar. Sonra ziyaret tavafını yapmak üzere Kâbe’ye yönelir. Bakışlarını Kâbe’ye, gönlünü Hakk’a çevirir. Hac, mümin için tam manasıyla bir dönüm noktasıdır. Hacılar Hz. İbrahim’in vefasını, Hz. İsmail’in teslimiyetini, Hz. Hacer’in tevekkülünü kuşanır. Onlar gibi Hak yoluna canını kurban etmeye adanır. Peygamberimizin ayak izlerinin olduğu yerlerde dolaşan her hacı, sabrı, şükrü, dirilişi ve huzuru bir arada yaşar. Bu kutsal yolculuk için heybesini takva azığıyla dolduran mümin, Kabe’ye doyamaz, bir daha bir daha gitmek ister...(Kaynak:Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü)