Solcu Yazar Sadık Usta’nın, Dünyayı Değiştiren Düşünürler kitabınından bugünde İslam’ın öncülerinden bahsedip, konuyu kapatmak istiyorum.

Adı geçen kitap da belli başlı İslam düşünürleri öne çıkartılmış.  İslamın doğuş, yükseliş ve çöküş dönemlerine öncülük edenlere yer verilmiş.

Yazarın ifadesi ile kitapta önce Efendimize(sav) düşünceleri yer alıyor.  Sonra felsefeyi Arap ve Müslüman toplumların dikkatine sunan el-Kindi ile devam ediyor. En sonunda çalışma büyük düşünür İbn Haldun’la son buluyor.

Kuşkusuz bu eserde Biruni, İbn Tufeyl, İbn Arabi de olmalıydı diyen yazar, kitabın belirli sınırlar içinde kaldığını da kabul ediyor.

Kitap toplam olarak üç bölümden oluşmaktadır demiştik. Birinci bölüm İslam uygarlığının doğuşudur ki bu Hz. Muhammed’in hayatıyla başlar ve el-Kindi’nin tarih sahnesine çıkmasına kadar sürüyor.  Bu sürede İslam ilahiyatını ve felsefesini derinden etkileyen akım (mutezile, İhvan-u Safa) ve mezheplere (Şia, Sünnilik, Batınilik, İsmaililik) de yer veriliyor. İkinci bölüm İslam uygarlığının yükseliş dönemidir ki bu 8. yüzyılın ortalarından itibaren, bir bakıma Abbasilerle başlar ve Gazali’nin doğuşuna kadar devam ediyor. Bu dönem büyük filozof (Farabi, İbn Sina, Ömer Hayyam) ve bilimadamlarının tarih sahnesine çıktıkları dönemdir.

İSLAM ÇÖKMEZ!

Kitap da üçüncü bölümse İslam uygarlığının çöküş dönemini oluşturuyor(Ki ben bu ifadeyi kabul etmiyorum, çünkü İslam hiçbir zaman çözmez. Onun sahibi Allah’tır(cc), olsa olsa gaflete düşmüşlüğümüzün bir boşluğundan söz edilebilir.)

Yazara göre gerileme süreci Toledo’nun (1085), Sicilya’nın (1091) ve Kudüs’ün (1098) kaybedilmesiyle başlar ve İbn Haldun’la son bulur.

İslam coğrafyasında tartışmalı bir isim olan Gazali’ye bu çalışmada özellikle yer verilmiş. Aynı şekilde İbn Rüşd, hem Gazali’ye verdiği yanıt hem de Avrupa’da boy veren felsefi akımları etkilemesi nedeniyle kitapta önemli bir yer tutmuş. İslam düşünce tarihinde bir zirve olan İbn Haldun hem uygarlıkların yükseliş ve çöküşüne ilişkin özgün tarih teziyle hem de İslam tarihine ilişkin orijinal görüşleri nedeniyle kitapta yer almış.

GAZALİYE ARTIK FARKLI BAKIYORUM

Biliyorsunuz Gazali'yi çöküşten sorumlu tutmak yaygın bir tutum. Bu suçlamanın bir haklılık payı var mı? Yoksa oklar neden Gazali'ye çevriliyor?” (Sorusuna yazar farklı baktığını belirterek şu şekilde cevap vermiş. Bunların sağ kesim tarafından bilinmesi gerektiği için yazıyorum)

Gazali bazı çevreler tarafından (laik ve sol çevre) âdeta İslam uygarlığının çöküşünden ve felsefenin İslam coğrafyasından kovulmasından sorumlu tutulmaktadır.

Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da modern hurafeler pek fazla önemsenmektedir. Birincisi İslam uygarlığı, Gazali henüz doğmadan çöküş başlamıştı.(Dikkat buyurun Osmanlı hiç hesaba katılmamış!)

11. yüzyılın başlarından itibaren İslam âleminin üç farklı halifesi vardı; yine İslam âlemi, birbirinin gözünü oyan 10 farklı devlet ve onlarca beylik tarafından yönetiliyordu. Görüldüğü gibi ortak bir ideal kalmamıştı; ekonomi çöküşteydi, bilimsel faaliyetse sekteye uğramıştı; büyük düşün adamlarını yaratan toplumsal dinamizm durulmuş, bilimsel iklim çoktan yok olmuştu. (Bana göre 15. YY. bakmak gerek)

Neyse biz tekrar yazarın düşüncelerine geçelim. “ Kuşkusuz Gazali’nin felsefeye bakış açısı olumlu değildi fakat o hiçbir yerde felsefeyi bütünüyle lanetlememişti.(Demek ki Yazar, İslamın sadece felsefe bölümünü ele almış, bütün olarak görmemiş! Eleştirisini de yapmadan edemiyorum…)

Nitekim yazısının sonunda diyor ki; “Gazali döneminin en parlak zihinlerinden biriydi ki o Farabi’nin, İbn Sina’nın ve Yunan filozoflarının felsefi açıklarını yakalayacak kadar zeki bir insandı ve aslında felsefenin gelişmesini sağlayan önemli sorular ortaya atmıştı. İbn Rüşd felsefesi, Gazali öğretisinin eleştirisi temelinde yükselebilmişti ki bunun etkileri 13. yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’nın seçkin üniversitelerinde ve aydınlar üzerinde görülecektir.(Bitti ancak karşı cevap hakkımı saklı tutuyorum)