Tarihsel süreci biraz incelediğimizde yazının bulunmasının çok önemli olduğu görülecektir. Bilgiyi kitlelere ulaştırmak anlamında, konuşma dilinden sonraki en önemli gelişme ise yazılı metinler olmuştur. Böylece insanoğlu belleğine kayıt yapamadığı bilgileri, bir belgeye geçirerek kendine bilgi küpleri oluşturabilmiştir. Bu da bilginin kuşaklar boyunca değişmeden kalmasını, büyük miktarda bilgin standart hale getirip dağıtılmasını ve paylaşılabilmesini sağlamıştır.
Bu sürece paralel olarak matbaaların ortaya çıkması ve kitapların basımının da seri üretime geçilmesi de bir başka dönüm noktasıdır. Sonrasında kitapların seri üretimi ile öğretmen artık bilginin tek kaynağı ve bir konunun nihai otoritesi olmaktan çıkmıştır. Artık uzman arkasında bir başka uzman vardı ve bilgi kaynağı olarak, öğretmenin prestiji paylaşıyordu böylece.
Ama böyle de olsa öğretmen son yıllara gelene kadar, toplumda hak ettiği değere sürdürmüş, şu anda ise bu durum nedendir bilinmez, sorgulanır hale gelmiştir.
Konumuz bu olmadığı için de biz dün bahsettiğimiz ‘Yeni Eğitim Modelleri” üzerinde bir değerlendirme ve arayış içinde Prusya Modelini sizlerle paylaşmak istiyorum.
PRUSYA MODELİ
Prusya, Avusturalya’nın hemen üzerinde bir devlet, tüm ülkelerde olduğu gibi bu ülkede çeşitli eğitim modellerini denemiş. Onlarda Osmanlı’da olduğu gibi çıraklık ile başlamışlar meslek öğrenmeyi, yani ustaların dükkânında eğitimilerini yaparak ve yaşayarak öğrenmişlerdir.
Sonra kendilerine has model oluşturmuşlar ama tarihlerinden, kültürlerinden ve değerlerinden kopmadan kopmadan. Tecrübeler bir tarafa atılmadan bu yapılmış. Açalım biraz:
“Prusya Modeli ile bağımsız düşünen bireyler değil, ebeveynlerin, dini ve siyasi otoriteye boyun
eğmenin değerini öğrenecek, sadık ve güdülebilir vatandaşlar yetiştirmişler…”
Prusya felsefecisi ve kuramcısı Johann Gottlieb, bu sistemin geliştirilmesinde önemli rol oynamış ve amaçları hakkında son derece açık ifadelerde bulunmuştur.
Gottliebe göre, bir insanı etkilemek istiyorsanız, onunla yalnızca konuşmaktan fazlasını yapmanız gerekir! Sonra onu biçimlendirmeniz gerekir! Buraya dikkat buyurun; “Öyle biçimlendirmelisiniz ki, istemesini, istediğiniz şeyler dışında hiçbir şey isteyemesin!
Bu üç konuyu bilmem açmaya gerek var mı? Çocuk diyor kendi ayakları üzerinde durmayı bilmeli. Bunun için çıraklık sistemini yeniden hayata geçirmek gerekiyor galiba…
TARİHİMİZ VE İNANCIMIZ BİZE YETER
Beşbin yıllık tarihi olan Türk Milletinin aslında, hiçbir ülkeden öğreneceği bir model ya da sistem yoktur diye düşünüyorum. Çünkü bizim tarihimiz, kültürümüz, değerlerimiz ve inancımız ortada. Evet, evrensel doğrularda başarı yakalamış, ülkelerde incelenip, bize uygun sistemleri incelenebilir, bizde bunu yapıyoruz zaten ama bizim birikimiz bize yeter ve kuracağımız yeni eğitim sistemini mutlaka biz kendimiz kendi eğitimcilerimizle birlikte yapmalıyız. O sistem yerli ve milli olmalı. Sistemin temelinde takva olmalı. Yani doğruları öğrenen, doğruları yaşayan ve doğrularla son nefesini veren insanlar hedeflemeliyiz.
Yüce Yaratanımız(cc) “ Benim yanımda en üstün olanlarınız takva sahipleriniz” buyurmuyor mu? Evet, öyle ise öncelikle hedef takva ehli nesiller yetiştirmek olmalı.
Bunu bazıları ters yöne çekmesinler, istediğimiz şey ve doğrusu Akif’in işaret ettiği nesildir. “O nesil öyle bir nesil ki iman, irfan, fazilet ve bilgi ile donanmış; karakterli, ahlaklı, kişilikli; Vatanına, milletine ve dinine sahip çıkan, dahası bunları yüceltmek için tüm imkânları seferber eden bir gençliktir”
Dahası var bu gençlik çift kanatlı, hemen maddi hem de manevi ilimlerle donanmıştır. Okur, araştırır, yeni buluşlara imza atar. Yani güvenilir, çalışkan ve model insandır bu nesil.
Evet, bugün yaşadığımız sosyal hastalıklar başta olmak üzere, kurulacak yeni sistem içinde çocuklarımızı milli ve manevi değerleri yaşayacaklar, vergilerini ve zekatlarını seve seve verecekler. Şehit olduklarında ise arkalarından ağlamayın diyeceklerdir.
Kalın sağlıcakla.