Merhaba değerli dostlar.
Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugünkü sohbetimiz eğitim ve öğretim üzerine. Özellikle son yüzyıl da çok şey değişti hem dünya da hem de ülkemizde.
Yeni eğitim formatına geldiği zaman yani Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke nüfusu on milyon civarındaydı. Geçen Pazartesi itibarıyla başlayan Eğitim-Öğretim dönemine ise on dokuz milyon öğrenci ve bir milyon öğretmenle girdik. Herkese hayırlı olsun.
Özellikle bizim baba ve annelerimizin doğduğu yıllar olan 1930’larda eğitimden maksat yeni yazı ile okuma yazma ile dört işlemi öğrenmekten ibaretti.
Gerçek bir muallim ve fikir adamı olan Merhum Nurettin Topçu Türkiye’nin Maarif Davası isimli kitabındai 1957 yılında verdiği bir konferansta o günlerde ki eğitimin amacıyla ilgili bakın ne diyor. “ Bugün talebelik ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır”. Merhum bugünleri görseydi neler söylerdi
Hemen burada ilim kapısının gerçek erlerinden olan Yunus Emre’yi de rahmetle anmak gerekiyor. Bakın garip Yunus bundan yaklaşık 750 yıl önce ne demiş.” İlim ilim bilmektir- İlim kendin bilmektir- Sen kendini bilmez isen- Bu nice okumaktır.
Haftada bir gün bu köşede paylaştığım düşüncelerimi dostlarım bilir. Biz ülke olarak bir çok şeyi karıştırmayı çok severiz. Örneğin: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı gibi.
Halbuki aile ayrı, sosyal politikalar ayrı konular, sanayi içerisinde teknoloji barındır ancak teknoloji denince sadece sanayi akla gelmez ki.
Gelelim konumuzu ilgilendiren Eğitime. Burada da kafalar karışık. Çünkü eğitim sürecini salt eğitim değil, eğitim ve öğretim diye adlandırıyoruz. Ancak bakanlığımızın adı eğitim bakanlığı. O zaman ya bakanlığın adını eğitim ve öğretim bakanlığı yapmalı ya da eğitim bakanlığının yanına ayrıca birde öğretim bakanlığı ihdas etmeliyiz.
Merhum Nurettin Topçu İlköğretimin gayesini kalbin terbiyesi olarak açıklıyor. Hâlbuki biz ne yapıyoruz. Eğitim sürecini bir bütün olarak ele alıp, daha ilk baştan çocuklarımıza sürekli bir şeyler öğretmeye çalışıyoruz. Aslında hayatımıza dönsek ve neyin ne olmasının icap ettiğini düşüversek işler çok daha kolay olacak. Televizyonda film ya da dizi izlerken kılıç yapım aşamalarını hatırlarsınız. Yassı demiri önce kor haline getirirler, sonra başlarlar dövmeye, kor halini kaybedince dövmeye ara verip suya batırırlar. Buna da çeliğe su verme denir, böylece demir döverek ve su verilerek çeliğe dönüşür. İşte çeliğe dönüşen demir artık amacı doğrultunda kullanılmaya hazırdır. Cenk esnasında kırılıp ona güvenen yiğidi mahcup etmez..
Merhum Nurettin Topçu ilk öğrenimi kalbin terbiyesi olarak orta öğretimi de aklın terbiyesi olarak değerlendirip bu konuyu şöyle bağlıyor. “İlk okul; kalbi temiz bir maya ile yoğurmak içindir”.
Merhum Nurettin Topçu bir başka konferansında “Teknik hırsı yüzünden çocuğun ahlak eğitimini ihmal edersek işte o zaman makine kadar gaddar ve merhametsiz, kindar ve hürmetsiz bir gençlikle karşı karşıya kalmamızın kaçınılmaz olduğunu merhum Mehmet Akif’in şu sözleri ile anlatmaya çalışıyor. “Bırak tahsili evladım, sen ilkin bir haya öğren”
Merhum Nurettin Topçu Akif rahmetlinin bu veciz sözlerini şu sözleriyle tamamlıyor.”Biz önce hayayı pek iyi bilen, kendini bilen, cesur, fedakar, vatansever ve imanlı bir nesil için ilk öğretimi uygun hale getirmeliyiz.”
Bugün kendi hayatımızda ya da başkalarının hayatında iyi ya da kötü adına ne yaşanıyorsa bunun nedeni kişinin gördüğü eğitimle alakalıdır. Günlük dertlerimizi sürekli öncelikli hale getirir, asıl yapılması gerekenleri değersizleştirirsek bugün yaşadığımız şeyleri yaşamak bizleri şaşırtmamalıdır.
Şu iyi bilinmelidir ki bizim en büyük sermayemiz gençliğimizdir. Geleceği onlarla kazanabilir ya da kaybederiz. 12 yıl zorunlu eğitim ya da 200 üniversite açmakla sorunlar halledilmiyor. Elbette her yaştan insanımızın eğitim ihtiyacı olması gerektiği gibi ve yeteri kadar karşılanmalı. Kâğıt üzerinde çok fazla sayıda üniversite mezunumuz olsun diye gençlerimizi en verimli çağlarında hiçte uygun olmadıkları alanlarda diploma peşinde koşturmamalıyız.
Çevrenize baktığınızda görürsünüz milyonlarca üniversite diplomalı işsiz olduğunu. Yine görürüsünüz ki diplomasını aldığı bölümle hiç alakası olmayan işlerle meşgul olduklarını.
Aslında bunlar hep bilinen ve sürekli orada burada dillendirilen şeyler. Ama nedense devleti idare edenler bu konuda kör ve sağır rolünü uzun zamandır oynamaya devam ediyor.
Daha iki üç yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan eğitim ve kültürde başarısız olduk demişti. Peki bu itiraf neyi değiştirdi, aynı düzen aynı nizam işlemeye devam ediyor. Peki birkaç yıl sonra yine aynı ifadeleri mi kullanacak sayın Erdoğan. Niçin bu formatı değiştirmez. Aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar beklemek gaflet değil midir?
Sohbetimizi Alman filozof Kant’ın şu sözleriyle noktalayalım.
“Kötülüğün nefret edilesi bir şey olduğunu küçük yaşlardan itibaren çocuğa öğretmek gerekir. İnsanın mizacı iyi amaçlar dışında hiçbir şey seçemeyecek şekilde terbiye edilmelidir”
Umarım meramım anlaşılmıştır.
Sağlıcakla kalın