Söyleşi: Metin Acıpayam

Metin Acıpayam: Çocukların akıl inşası üzerine konuşalım birazda. Çocukların akıl inşa süreçlerinde duyguların kullanılması ve onlardan akıl inşasında faydalanılması gerçekten ciddi bir iştir. Üstelik tehlikelidir de... Fakat aynı zamanda duygu, akıl inşasındaki en önemli konulardan biridir. Duyguyu ihmal ederek aklı inşâ mümkün müdür?

Celalettin Kurt: Yarınlarımızın teminatı olan çocukları yarınlara hazırlamak, yarınlarla çocukları kucaklatmak çok öz verili bir çalışmayı gerektirir. İlk suâlinize verdiğim cevapta olduğu gibi, bu çalışma önce ailede başlar, oradan eğitim ve öğretim tedrisatının yapıldığı okullara geçer.

Aile bünyesinde ilk öğretmenler ebeveynlerdir, anne ve babaların çocuklarına bir akıl inşası kurmaları için; sevgi, şefkat, merhamet duygularıyla eğitim işine başlamaları gerekir. Annelerin bağırlarının sıcaklığını duyan, babaların şefkatli elleriyle saçlarını okşayışlarını hisseden nesiller, uzaklara açılan pencerelerde kendilerini bulan nesiller olacaklardır. İşte bu yüzdendir ki, öncelikle sevgi, şefkat, merhamet, duygu cephesinden çocuklara akıl inşası kurmak, akabinde yaşadığı kendi toplum değerlerinden evrensele uzanacak değer yargılarını öğretmek en doğru olan yol olacaktır. Yerel olamayan, yerelden beslenmeyen nesiller evrensele ulaşamazlar. Öncelikle millî ve manevî değerlerin ekseninde yürüyen nesillerin, evrensel değerlerle buluşmaları hiç zor değildir. Duygu cephesinden temelini sağlam tutan nesiller, kimi yozlaşmaya uğrayan evrensel boşluklarda kaybolmayacak, çeşitli engeller karşısında ayakta kalmayı becerecektir.

Ancak ne acıdır ki çağın getirdiği yanlış eğitim sistemleri, çocuklarımızı âdetâ bir yarış atına çevirmişlerdir. Çok büyük komplekslere giren, çocukların çok üstün başarılara koşmalarını arzulayan veliler; duygu planını devreden çıkarıp, çocuklarını sadece içinden çıkılmaz bir yarışın içine sokmaktadırlar. O dershane senin bu dershane benim, özel hocalar, özel derslerle çocuklarımız sevgiden, şefkatten, duygudan mahrum, sadece bilginin esiri olmaktadırlar. Harmanlaşan bu öğretim yükü çok yanlıştır; bunun acilen Millî Eğitim Bakanlığınca pedagojik, psikolojik yönleriyle ele alınması, bu yanlış gidişata dur denmesi gerekmektedir. Duygudan uzak akıl inşası nesilleri belki bilgili, diplomalı kılar; ancak onları robotlaştırır. İşte bu iş içinde bir terkip gerekir; duygu ve bilginin bir köprüde buluştuğu düşünce yükü, nesillere ağır gelmeyecek, bu anlayışla yetişen nesiller yarınların gerçek teminatları olacaklardır.

Metin Acıpayam: Duygu kalpten akıp gelen saf enerjidir. Duygu olmadan insan harekete geçemez, herhangi konuda çalışamaz, hiçbir şey arzu edemez. Her faaliyet için az çok duyguya ihtiyaç vardır. Mesela akıl verdiği karara duygu pompalamazsa, o kararı uygulamaya geçemez. Buradan hareketle çocuklardaki duygu akıl münasebetinden bahseder misiniz?

Celalettin Kurt: Bizler şairiz, duygu dediğimizde hâliyle idrâkimizle yüreğimizi birleştirip ortaya öyle eserler koymaya çalışıyoruz... Duygu katamadığımız eserler, mekanikleşiyor, kalıcı unsurlara bürünmüyor. Sırf şiirde sanatta böyle değildir bu hâl; hayatın bütün alanlarında duygu katılmayan hiç bir şey kalıcı değildir. Her insan öncelikle yaptığı her işe sevgi ve duygu katmalıdır. Duygu katılan mutfaktaki bir yemek bile o duyguyla lezizdir, enfestir. Bugün fırıncı bir dostuma: "ekmeklerin çok leziz, sırrı nedir?" diye sordum, cevabı: "sevgimi, duygumu katıyorum" dedi... Demek ki hayatın bütün alanlarında; şiirde, sanatta, zanaatta, eğitimde, öğretimde işin sırrı duygudur. Aşk bile duygusuz yaşanırsa dumurdadır.

Şimdi çocuk-akıl münasebetine gelecek olursak; çocukların dünyası ilk olarak annelerin akzambak yüreklerinde açar. Anneler balalarına menekşeli, ıtırlı, gül kokulu sesleriyle ilk ninnilerini söylerlerken çocuk yüreğine o nâzenin, o denen sihirli gücü verirler. Anneler gibi babaların da şefkatle balalarına ilgi alâka duymaları bu süreci kavileştirir. Anne şefkat abidesi, baba sevgi kalası olduğunda, çocuklar dediğiniz o duygu denen atmosferin tam ortasında kendilerini bulurlar, kendileri olurlar. Bunun üstüne eklenen akıl yükü ise, çocukları mükemmelliğin rotasına sokar. Gerçi çok mükemmeliyetçi olmak doğru değildir ama mükemmele doğru yol alan bir anlayış, yine de ebeveynler için bir tercih noktasıdır. Belki denilebilir, akıl doğuştandır diye, doğrudur ancak aklı besleyen kaynaklar iyi işletildiğinde akılda tekâmül eder.

Duygu ve aklı bir potada cem ederek yarınlara bakmak, çocukların yarınlarında bir medeniyet planı için, zemini çok sağlam temeller olacaktır. Çocuğun yüreğine yerleşen duygu, beynine yerleşen akıl, bir de kendi değer yargılarıyla dem tutarsa, çocuklar yarınların idealistleri oldukları gibi, memleketin de idealistleri ve büyükleri olacaklardır. İşte bu yüzden çocuklarımızın yarınlarına bir şeref ve itibar levhası bırakmak istiyorsak, onları duygulu ve aklî melekelerle yetiştirmenin yollarını arayacağız...

Metin Acıpayam: Çocukların akıl inşasında matematiğin hususi yeri vardır. Zira matematik çocuklara soyutlama kabiliyeti kazandırarak aklı kelimelere hapsetmekten kurtarır. Çocuğun ve tabi insanın ilk öğrendiği lisandır. Hayat dil (lisan) ile başlar, hayatın mânâlandırılması dilin inkişafıyla devam eder. Çocukların zihni gelişiminde matematik-dil-akıl münasebetleri ne ölçüdedir?

Celalettin Kurt: Hayatın bütün alanlarını kapsayan, işler hâle getiren, düzene koyan matematiktir. Matematik olmadan hayatın işleyişi ve işlevi yoktur. Yaratan güç her yaratılanı hesap, kitap ve bir düzen içerisinde yaratmıştır. Öyleyse her yaratılan şeyin bir hesabı, bir kitabı vardır.

Beynin, aklın, zekânın içine daldığı, bir girift bilmece gibi şekillenen matematik, daha doğuştan çocukların idrâklerine girer. Kimi çocuğun hafızasında ciddi bir meleke olarak doğan matematik ilerleyen süreçlerde beynin işlem gücü içinde bir istidada dönüşür. Soyutlama kabiliyetinin içinden geçen süreçlerle, beynin içinde tekâmül eden işlem gücü daha sonraları somut yapılanmalara girer. Hesaplamalarla matematikle uzaya gidilir, sanat yapılır, mûsiki icra edilir, şiir yazılır ve hatta pazarda limon bile matematikle alınır satılır. Yani matematik hayatımızın her safhasındadır. Mimarlık matematikle, ressamın çizdiği estetik kaygıda dahi matematiğin işlerliği vardır.

Muasır medeniye seviyesi diyorlar ya, o seviyeye ulaşmanın temel unsuru matematiktir işte... Doğuştan bu istidada bürünen beyinler, aslında çok özel bir korunmaya alınmalıdırlar. Bugün teknolojide Batının aldığı mesafe yani uzay çağı, bilgi çağı matematik sayesindedir. Bizimde bu alanda istidatlı çocuklara çok önemler arz etmemiz âdetâ farzdır. Gelişme ve kalkınmamızın seyir alanı bugün çok gerilerde ise, bu işin sebebi matematiksiz oluşumuzdandır.

Dille başlayan, akılla boyutlanan beyin, doğuştan gelen istidadını iyi bir eğitimle takviye ettiğinde, bizim topraklarımızdan da eskiden olduğu gibi, ilmin, bilimin yeni dâhileri tekrar neşv-ü nemâ edecektir. Yazboz tahtasına dönen, her gelen bakan ve parti anlayışıyla müfredatı değişen millî eğitimin, özellikle bu konuda kalıcı, ötelere pencereler açan görüşlere imza atması gerekir. Dün biz aydınlıktaydık ilim, bilim sanat alanında Batı karanlıktaydı, bugün onlar aydınlıktalar, bizler karanlıktayız... Çok çalışmamız, akıl inşamızı matematikle, ruhla, duyguyla besleyerek uzaklara büyük pencereler açmamız lâzım...

Metin Acıpayam: Çocukların akli ve ruhi dünyalarını inşâ ederek harmanlayan, tabii vetire (süreç) dâhilinde terkip eden muharrik kuvvetin adı ahlaktır. Ahlak, zihni evreni disipline eden en önemli konudur. Çocukluk çağında ve akıl öncesi dönemde zihni evren, ahlaki esaslar kullanılarak nasıl disipline edilebilir?

Celalettin Kurt: Kadim bir gelenekten geliyoruz, çocuklarımızın aklî ve ruhî dünyalarını inşâ etmek için öncelikle Peygamberî metoda başvurmamız gerekir. Peygamberimizin bizzat uygulamasıyla ortaya koyduğu metot sevgi ve şefkat üstünedir. Çocukların dünyasında sevgiyle başlayan bir süreç, devamında bütün güzellikleri de beraberinde getirecektir. Sevgi anahtardır, sevginin açamayacağı hiç bir yürek ve gönül kapısı yoktur. Öyleyse Peygamberimizden örnek alarak, öncelikle çocuklarımızın gönüllerine sevgi şırınga edecek, sevgiler üfleyeceğiz... Peygamber emin-güvenilir kişi demekse, Peygamber idrâkinin en temel vasfı da ahlâktır. Çocukların yarınlara hazırlanmasında ilk öğreti, Peygamber ahlâkının çocuklara öğretilmesi olmalıdır.

Bu ahlâk nasıl öğretilir, bu ahlâkla nasıl zihnî melekeler oluşturulur; öncelikle çocukların dünyasına bir kapı bulmakla, o kapıdan içeri girmekle, onların seviyelerine inmekle sağlanır. Onlarla paylaşımcı olmakla, onlarla gerektiğinde çocuklaşmakla, onlarla kucaklaşmakla Peygamber ahlâkı ancak sunulabilir. Evrensel ahlâk değerleri diyorlar; Peygamber ahlâkı iyi tetkik edildiğinde görülecektir ki, zaten cihan şümuldür. Dediğiniz gibi bu işin disipline edilmesi içinse, aileden başlayan temel bir fedakârlık ve feragat gereklidir. Ebeveynler bu idrâkle ısrarla bu ahlâk eğitiminin üstünde durduklarında yani ilk temel kalıcı olarak atıldığında, ilerleyen süreçlerde sıkıntı kalmayacak, nesillerin ruhu ak, pak ve berrak olacaktır.

                Teşekkür ederim.

                Rica ederim Metin Bey