Geçtiğimiz günlerde hemşehrimiz Rasim Özdenören’in bir yazısında okumuştum; “Adamın birinin oğlu hiçbir meslek, sanat öğrenemiyormuş. Başladığı işlerin hiçbirinde dikiş tutturamamış. Bir gün adam bir arkadaşına rastlamış, dertini ona anlatmış. Arkadaşı: “Oğlunu bana gönder ben ona remil(remil arapçada kum demektir, ancak islamiyet öncesi remil ile uğraşanlar şekilleri değnek, kemik veya parmaklarıyla kum üzerine çizdikleri için bu adı alırmış) atmasını, fal bakmasını öğreteyim. Bu işi öğrenirse iyi kötü bir ekmek yer” demiş.

Adam da naçar, razı olmuş. Birkaç ay sonra adam oğlunun durumunu öğrenmek üzere remilciye gittiğinde, kendisine söylenen şu: “Oğluna bildiğim her şeyi öğrettim, o da öğrendi, şimdi remil atmasını, remilin okumasını biliyor, fakat senin bu oğlunda feraset yok; remili okuyor fakat ondan çıkarılması gereken manayı bulamıyor.”

Adam şaşırmış!: “Bu nasıl olur, attığı remili okuyor, hem de mana çıkaramıyor, diyorsun” deyince, falcı şu yüzüğü avucunda tut ve neticesini gör demiş. Adam avucunu oğluna uzatmış, oğul “Babacığım avucunda yuvarlak bir şey var” demiş. “Peki, başka ne?” diye sorunca “O şeyin ortası delik” demiş. Babası “Peki bu ne olabilir?” diye sorunca, Oğul: “Değirmen taşı!” demiş. (İbnül Cevzi/Ahmak Ve Dalgınlar Kitabı).

Özdenören bu hikayeyi paylaştıktan sonra şöyle bir yorum yapıyor: “Yaklaşık ikiyüz yıldan bu yana biz de yüzükle değirmen taşını karıştırıp duruyoruz(Yeni Şafak/23 Haziran 2019)

Maraşlıcası, batman çakıla karıştırılıyor bazen ya da taşları yerine oturtamıyoruz ya da yanlış şekiller veriyor, eksik yorumlar yapıyoruz?

NEDEN?

Bu fıkrayı okuduktan sonra, günümüz sorunlarını düşündüm! Yani yanlış bir metod ile doğru bir sonuç yakalamaya çalışıyoruz gibi geldi bana…  

Açalım biraz isterseniz.

İnsan vücudunda harika bir sistem var. Yaratan(cc) belli ölçülerde yarattığını söylüyor. Beyin ve diğer organlarımız birlikte dayanışma ve uyum içinde hareket ediyorlar; hatta siz uyusanız dahi onlar çalışmalarını sürdüyüyorlar.

Ama organlardan biri görevini yapmadığında da sistem alarm veriyor, hastalanıyorsunuz.

Tıpkı bunun gibi insanoğlu bütün sistemlerini buna göre yapmalı. Eğer sistemin sağlıklı yürümesini istiyorsanız, dikkatli olmanız da gerekiyor. Temizlik, düzen, disiplin v.b

Keza otomobil veya uçak yapanlarda bir sistem kurmuşlardır kendilerince. Ya da fabrikalar. Yani kurduğunuz sistem tıkır tıkır çalışıyorsa, rahat edersiniz, hayatınızda tıkır tıkır yürür; aksi takdirde en başta başınız ağrır ve huzursuz olursunuz…

Sağlığımız bozulduğunda ne yaparız? İnsan doktora koşar. Eğer, otomobil bozulmuş ise tamirciye koşarız. Peki sistemi bozuksa ya da bozuk olduğu fark edilmiyorsa ne yapabiliriz?

HANGİSİNDEN BAŞLASAK

Öncelikle belirteyim, yeryüzünde mükemmel bir sistem şu ana kadar bulunamamış. Çünkü insan değişken ve farklıdır! Zaten her millette en iyi sisteme ulaşmak için gayret gösteriyor…

Bunlar eğitimden tutunda, ulaşıma varana kadar yönetimde aksayan yönler belirleniyor ve düzenleme yapılıyor, ya da yapılmaya çalışılıyor.  

Aslında konu geniş, bir kitap yazılabilir bu konuda. İsterseniz hepimizin gündeminde olan ekonomiye girelim kısaca, ne dersiniz. Ya da eğitimi konuşabiliriz.

Ekonomi diyelim, bakınız temelinde öncelikli üretmek, pazarlama, satış ve kar vardır ekonominin. Esas gerekli olan unsur üretmektir.  Bunu kim yapar? Eğitimciler. Demek ki, sistem içerisinde ekonomiyi, eğitimden ayırmak mümkün değil.

Bakınız İslama göre insan tükettiği kadar üretmeli. Bir başka kural israf etmemeli. Eğer, bir insan üretmiyor, israf ediyorsa o insanın Müslümanlığı sorgulanır. Yani bir Müslüman tembel tembel oturamaz, israf edemez, faiz bunun için yasaklanmış.

Diyeceğim şu ki bize göre bir sistemi mutlaka kurmamız gerekiyor, yoksa sorunlar ile boğuşup dururuz.

Peki kalın sağlıcakla.