Ord.Prof. Dr Fuat Başgil, bir ilim adamı olmasına rağmen onun en çok okunan eseri "Gençlerle Baş Başa" isimli kitabı olmuştur.

Kitap en son 12 Şubat Belediyesi tarafından bastırılmış ancak benim elime yeni geçti. 70 sayfadan oluşan kitabı bir günde bitirebilirsiniz ancak tespitlerini sindire sindiri, cümlerin altını çize çize okuduğum için üç günde tamamlayabildim.

Bir arı misali, kitabın özüne yönelik aldığım notlardan bazılarını ise paylaşmak istedim, zira bilgi cimrisi olmayı hiç sevmem…

Yazar bu eserinde "babacan ve sevecen" bir üslup yakalamış ve gençlere öğütler vermişti. Bu öğütler daha çok onun yaşadıkları tecrübelerden oluşmuş.

Üslup olarak Yusuf Has Hacip ve Ali Şir Nevai gibi eski Türk bilgelerini hatırlatan Başgil, kendini milletine karşı sorumlu hissetmiş ve gençlerin iyi yetişmesi, hatalardan mümkün olduğu kadar korunması için yılların birikiminden yararlanarak böylesine güzel bir eser ortaya koymuş.

YEDİ BÖLÜMDEN OLUŞUYOR

Kitap yedi bölümden oluşuyor, bunlar sırasıyla;

Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları

Muvaffak Olmanın Şartları

Terbiyenin Ruh ve Karakter Üzerindeki Tesiri

Muvaffakiyet (Başarı)

Verimli Çalışma

Çalışma Hayatının Kanunları

Muvaffak (Başarılı) Olmanın Kanunları.

MUAFFAK OLMANIN YOLLARI

Kitabın hemen başında şu cümlelere yer verilmiş: “Çalış, genç arkadaşım çalış! Namerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir!”

“Gençliğini eğlenmekle geçiren, ihtiyarlığını ağlamakla geçirir!”

Ve yazarımız devam ediyor; “Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tembelliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir. Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekilden şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.

Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değiştirir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsata ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır.

İLMİN KAYNAĞI ZEKA

Kitabın içerisinde şöyle bir tespit daha var(s.13): “ İlmin kaynağı zeka, amelinki ise iradedir. İrade terbiyesinin hakkıyla mahsul verebilmesi için ona erken başlamak lazımdır. İtiyatlar(kötü davranışlar) kökleştiktikten ve huylar iyice yerleştikten sonra bu terbiye gayet güçleşmektedir ve mahsul vermek için bir Eyüp sabrı istemektedir…”

İşte anne ve babalara söylemek istediğimiz en önemli husus budur. Çünkü, çocuklarımıza küçük yaşta terbiye edemez isek, sonradan istenen davranışları kazandırmamız çok zor oluyor!

Şu irade meselesi üzerinde uzun uzun duracağım inşallah!

Şimdilik kalın sağlıcakla.