Gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan büyüklerimizi unutmamak adına O zatların, miladi, hicri doğum ve ölüm tarihlerine göre; yıldönümleri geldiğinde hayatlarına dair kısa bilgileri derleyerek her Cumartesi bu köşede yazmaktayım. Bu hafta ki gönül dünyamızı aydınlatan mümtaz şahsiyetlerden bazıları:
FETHİ GEMUHLUOĞLU
( D.1922- Ö.5 Ekim 1977 )
Arapkirli bir Türkmen ailesinin evladı olarak 1922 yılında İstanbul’da doğdu. 20. Asrın fikir adamlarından ve önemli söz ustalarındandır. İstanbul’un çeşitli okullarında Türk Dili ve Edebiyatı hocalığı yaptı. Millî Eğitim Bakanlığı’nda özel kalem müdürlüğü görevinde bulundu. Zarif bir İstanbul Türkçesi’yle yaptığı konuşmalarında, makalelerinde ve yazdığı kitaplarında; iman, aşk, emek, hürriyet, güzel ahlâk, çalışkanlık gibi değerlerin savunucusu oldu ve bir dönemin yüksek öğrenim gençliğine bu değerleri aşılama da önemli rol oynadı. Şahsiyetini oluşturan temel unsur tasavvuftu. Halvetiyye tarikatının Şâbâniyye koluna mensuptu. Hayatı boyunca tasavvufun riya ve şöhretten uzak durmayı telkin eden anlayışına bağlı kalarak çağdaş bir Müslüman örneği oldu. Cahit Zarifoğlu onun için “ tek başına adeta bir okuldu…” derken; Necip Fazıl onu “savaş sırasında kahramanlara su taşıyan saka” ya benzetti. 5 Ekim 1977’de İstanbul’da vefat etti. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı’nda. “İnsana, fikre komşuya, coğrafyaya, tarihe, kendi vücuduna, görünen ve görünmeyene, het şeye karşı dost olmak” anlayışıyla tanınan Fethi Gemuhluoğlu’nun hayata veda edişinin 42. yılında rahmetle anıyoruz.
AZİZ MAHMUD HÜDAYİ
( D.1541- Ö. Ekim 1628 )
Osmanlı devri İstanbul velîlerinin büyüklerindendir. 1541 yılında Şereflikoçhisar’da doğdu. Asıl adı Mahmûd’dur. "Doğru yola mensup" anlamına gelen "Hüdâyî" nisbesi ise şeyhi Üftade Hazretleri tarafından verilmiş. Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri’nin neslinden olup, “seyyid”dir. hocası Nasırzade ile birlikle Mısır'da ve Şam'da bulunmuştur. Miladî 1573 yılında ise Bursa Ferhadiyye Medresesi'ne müderris ve Camii Atik Mahkemesi'ne nâib oldu. 1576 yılında "gam ve bela mesleği" müderrislik ve naiplikten istifa ederek Üftade Hazretleri'ne intisap etti. Hazreti Pir, onun niyet ve samîmiyet derecesini iyice ölçmek için: “Gidin Kadı Efendi! Sizin şöhrete boğulmuş, mal ve makam debdebesi içinde şaşaalı bir hayâtınız var. Bu kapı ise, yokluk kapısıdır” dedi. Bunun üzerine, nefsini ayaklar altına almak için o makamı terk etti. Bir zamanlar kadılık yaptığı Bursa sokaklarında ciğer sattı. Üç günde bir sadece kuru ekmekle iftar etti. 1594 de Üsküdar'da inşa edilen zaviyesine taşındı. Kanunî'den IV. Murad'a kadar olan devri gördü. Sultan Ahmet vefat ettiğinde cenazesinin yıkanması için davet edilmişti, fakat o yaşlılığını öne sürerek, yerine zâkirbaşısı Şaban Dede'yi gönderdi. Safer 1038’de (Ekim 1628) vefat etti. Rahmetle anıyoruz.
KÂTİP ÇELEBİ
( D. 1622- Ö. 6 Ekim 1657 )
1609 de İstanbul'da doğdu. Doğu ve batı bilimlerini sentezleyerek çalışmalarda bulunan ilk Türk bilim insanlarından biri. 1622 de Muhasebe Kalemi'nde devlet göreve başladı. Burada devlet yazışma kurallarını ve dönemin devlet belgelerinde kullanılan Siyakat yazısını öğrendi. IV. Murat Dönemi'nde doğu seferlerine kâtip olarak katıldı. 1635'te İstanbul'a dönerek kendisini tümüyle okuyup yazmaya verdi. Tarihten tıpa, coğrafyadan astronomiye kadar geniş bir ilgi alanı olan Kâtib Çelebi'nin aynı zamanda zengin bir kitaplığı da vardı. 1645'te sırası geldiği halde yükselemediği için kalemdeki görevinden ayrıldı. En tanınmış eseri, Tuhfetü'l-Kibar fi Esfari'l-Bihar'da kuruluş döneminden 1656'ya kadar, Osmanlı Denizciliği'nin bir tarihçesi yanında Osmanlı Donanması'nın, tersane ve bahriye örgütünün işleyişini anlatır, kaptan-ı deryaların yaşam öykülerini verir. Sonunda da son zamanlarda denizlerde uğranılan başarısızlıkları giderme yolundaki öğütlerini sıralar. Coğrafi yapıtların en önemlisi olan Cihannüma’dır. Osmanlı Coğrafyacılığı'nda yeni bir çığır açmıştır. Çok sayıda esere imza atan Katip Çelebi, 6 Ekim 1657 yılında İstanbul’da vefat etti. Rahmetle anıyoruz.