Hadis; Hz. Muhammed (s.a.v)’in sözüne denir. Çoğulu ise Ehâdis’tir.
Hadis; Peygamber’in söz, fiil ve takrirleri( onayları) dır.
Hadis Peygamber (s.a.v)’in sözü sünnet ise; peygamber(s.a.v)’in fiili anlamına gelir.
Hadisler Kuran-ı Kerim’den sonra dinin temel ikinci kaynağıdır. İnsanlara hidayet kaynağı olarak Allah(c.c) tarafından vahiy yoluyla gönderilen Kur’an’ı Kerim, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından tebliğ edilmiştir açıklanıp tefsir edilmiştir .O’nun hayatı adeta yaşayan bir Kur’an olmuştur.
Kur’an’ın ayetlerini şüphesiz en iyi anlayan, vahiy kendisine indiği için Allah resulü olmuştur. Bundan dolayı hadisler doğru bir şekilde anlaşılması için vazgeçilmez bir kaynak olmuştur.. Peygamberin hadisi, açıklaması olmadan dini hayatı yaşamak zorlaşır.
Hadisler Kur’an’ın müteşabih ayetlerini tefsir eder. Kur’an’da yer almayan anlaşılmayan konuları açıklar, Mesela hayızlı kadınların namazlarını kaza etmemesi gibi.
Peygamberin açıklaması olmadan, beş vakit namazı, İslam’ın ve imanın şartlarını, zekâtın verilmesi ve haccın nasıl yapılacağını nasıl anlayabilirdik.
Yüce Allah (c.c) Kur’an’ı Kerimin otuzdan fazla ayetlerinde Peygamber(s.a.v)’e itaat edilmesini emretmektedir. Ayeti kerimede “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa,80) buyurmaktadır. Allah’ı çok zikredenler için Resulullah’ta güzel örnek var olduğu bildirilmiştir
Peygamber (s.a.v)’i nazarı dikkate almadan Onun sünnetini devre dışı bırakarak, bize Kur’an yeter diyerek Hadis ve sünneti hadis ve sünneti aşağılamak ve inkâr etmekle Müslüman olunmaz.
Peygamberin hadisleri hakkında ileri- geri konuşarak, sünneti inkâr edip ve şüphe uyandırmak isteyenler, ancak İslam’a zarar vermiş olurlar.
Hz. Muhammed (s.a.v) Risalet, peygamberlik görevini aldıktan sonra 23 yıl yaşamış olduğu hayatta Kur’an’ı hayatına uygulamış, yaşamış adete canlı bir Kur’an olmuştur. Müslümanlara örnek ve rehber olmuştur.
Bugün “Bize Kuran yeter, yalnızca Kuran’la amel ederiz” diyenler Aslında Resulüllah’ı Müslümanların gönlünden ve pratik hayattan silmek isteyerek İslam’a zarar verenlerdir.
Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz; “Ümmetimin tamamı cennete girecektir. Yalnız yüz çevirenler hariç” Ashâb sordu: Ey Allah’ın Resulü ! Kimler yüz çevirecekler?
Resulullah (s.a.v) : “ Bana itaat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiş olur.”[1] Buyurmuştur.
Hadisler, İslâm medeniyetinin "bel kemiği" olarak adlandırılır. İslâm'da, dinî hukuk ve ahlaki rehberlik için bir kaynak olarak hadisin otoritesi, Kur'an'dan sonra ikinci sırada yer alır.
Hadislerin Hayatımızdaki Önemi çok büyüktür. Hadis ilmi, kutsal kitabımız olan Kuran-ı Kerim'den sonra dikkate aldığımız ikinci kaynağımızdır. Hadisler, Peygamber Efendimizin hareketlerini, davranışlarını ve uygulamalarının bir bütün olarak ele alır. Hadisler, bize İslam'ı nasıl daha iyi ve doğru bir şekilde hayatımıza yerleştirebileceğimizi öğretir.
Kur’ân ve Sünnet, birbirinden ayrılmaz iki esastır. Kur’an, Efendimiz ’in hâl ve davranışlarıyla tefsir edilmiştir. Dolayısıyla bizler de, bilhassa günümüzde, güyâ sûret-i haktan görünerek “Kur’an bize yeter!” diyen, böylece Kur’an’ın canlı bir tefsiri demek olan Sünnet-i Saniye’yi gözden düşürmeye çalışan gürûha karşı son derece uyanık olmalıyız. Kur’an-ı Kerîm, Fahr-i Kâinât Efendimiz ‘in kalbine indirilmiştir. Âyet-i kerimede buyrulur:“Muhakkak ki bu Kur’an , Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Ruhul-Emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye senin kalbine açık Arapça bir dil ile indirmiştir.” ( Şuarâ,192-195)
Kur’an’ın ilk müfessiri de Peygamber Efendimizdir. Âyet-i Kerîme de buyrulur:“…İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye Sana bu Kur’ân’ı indirdik.” (Nahl,44) Kur’an-ı Kerîm’in hem lâfzı, hem mâniası Cenâb-ı Allah’tandır. Allah Rasûlü’nün hadîs-i şerîfleri ise, lâfzı Efendimiz ’den, mânâsı Cenâb-ı Hak’tandır.Bilhassa şu âyet-i kerîme, Rasûlullâh’ın da dinde hüküm koyma salâhiyeti bulunduğunu, açıkça ifade etmektedir: “…Peygamber size ne verdiyse onu alın; neyi de yasakladıysa ondan sakının…” (Haşr,7) “(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Âl-i İmrân, 31)
Namaz, oruç, zekât ve hac gibi İslâm’ın rüknü olan ibadetlerin bütün tafsilâtı Hadîs-i şeriflerde ve Allah Resul’ünün tatbikatında bildirilmiştir. Kur’an-ı Kerîm; namaz vakitleri, rekâtları, namazın rükünleri ve namazı bozan şeyleri bildirmemiş, bunu tamamen Peygamberimiz ’in Sünnet ’ine bırakmıştır. Yine zekâtın hangi mallardan, hangi şartlarla ve hangi nispetlerle verileceği, Kur’an’da yer almamaktadır. Bunları bize Peygamber Efendimiz bildirmiştir.
Kur’an’ın hayata nasıl tatbik edileceği, Sünnete bakılmadan bilinemez. Meselâ Kur’an-ı Kerîm’de, ölü eti yemek yasaktır, haramdır. Fakat yakalandıktan sonra kendi kendine ölen balığı yiyoruz. Balığın istisna olduğunu, Sünnet-i Saniye’den öğreniyoruz. Cuma namazı Kur’an-ı Kerîm’de emrediliyor. Fakat onun ne vakit ve nasıl kılınacağını, Sünnet ’ten öğreniyoruz.
Unutmamalıyız ki Peygamber Efendimiz ‘in Sünneti, Kur’an ile nasıl amel edileceğini gösteren yegâne rehberdir.
Nitekim tâbiîn neslinin büyük âlimlerinden Abdullah bin Deylemî der ki:
“Bana ulaştığına göre dinin yok olup gitmesi, Sünnet ’in terkiyle başlayacaktır. Halatın tel tel çözülüp nihayetinde tamamen kopması gibi, din de sünnetlerin bir bir terk edilmesiyle elden gidecektir.” (Dârimî, Mukaddime,) Rasûlullah Efendimiz; “Size iki emânet bırakıyorum; Kitap ve Sünnet’imdir.” buyuruyor. (Hâkim)
Bu sebeple Sünnete çok dikkat edeceğiz. Zira Sünnet düşmanlarının hedefi, İslâm’ın içini boşaltmaktır. Unutmayalım ki mezhepler Sünnet ’in, Sünnet de Kur’an’ın muhafızıdır.