Yüce dinimiz İslam’ın emrettiği beş temel esastan biri de namazdır. Peygamber Efendimiz

(s.a.v)’in buyurduğu üzere namaz; dinimizin direği, gözümüzün nurudur. Gönlümüzün süruru,

cennetimizin anahtarıdır.[1] Bizler, kulluk ve sorumluluk bilincini namazla elde eder; Allah’ın

rızasına, sonsuz rahmet ve mağfiretine namazla ulaşırız. Ruhumuzu daraltan sıkıntılardan namazla kurtulur; huzur ve esenlik iklimine namazla kavuşuruz. Aynı safta omuz omuza namazla bir araya gelir; birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi namazla perçinleriz.

    Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku,

namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı

anmak olan namaz, en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir” [2]

     Hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü

kulun hesaba çekileceği ilk ameli namazdır.”[3]

        Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir. O’nun huzurunda ve gözetimi altında olduğumuzu hatırlatan müstesna bir ibadettir. Namaz, Müslüman oluşumuzun

alameti, imanımızın hayata yansımasıdır.

     Namaz, bizi her türlü kötülükten uzak tutar. Bize nice güzel alışkanlık kazandırır. Günde beş vakit namaz kılmak, akıllı ve buluğa eren kadın erkek her Müslümana farzdır. Müslüman,

meşru bir mazereti olmaksızın namazını asla ihmal edemez. “Daha sonra kılarım” diyerek kazaya bırakamaz.

    Namaz kılmayan birine sorulur:

-Namazı kıldın mı? Diye sordum!

-Kıl kıl bitmiyor! Dedi. Hafif tebessüm ettim biraz bekledim!

Sonra oldukça yumuşak bir ses tonuyla:

-Ye ye bitmiyor! Allah sürekli veriyor! Dedim. Başı biraz öne eğildi! Biraz bekledim sonra:

-İç iç bitmiyor! Allah sürekli veriyor! Dedim. Baş biraz daha eğildi! Biraz bekledim sonra:

-Eskit eskit bitmiyor!  Allah yenilerini veriyor! Dedim. Baş biraz daha eğildi! Sonra birden başını kaldırdı. Gözünden damlalar dökülüyor! Çok kısık bir sesle

-Müsaade edersen namazı geciktirmeyim! Dedi. Bende tebessüm ettim!


[1] Tirmizî, Îmân,

[2]  Ankebût, 29/45.

[3] Nesâî, Muhârebe,