Öldükten sonra diriltilecek insanlara soracaklarmış, ‘hayat ne, ne kadar yaşadın, neler gördün v.s. O da diyecek miş ki; “ İşte bir gün ya da bir saat kadar yaşadım!” Yaşlı adama sormuşlar, hayat nedir? O da, bir ezan, bir selah demiş. Biraz açar mısın demişler. O da doğduğunda kulağına ezan okunur, öldüğünde ise selan okunur o kadar… Tabi hayatın o kadar fazla tanımı yapılmış ki, eğitimciler farklı pencereden bakıyor, din adamları, felsefeciler bir farklı pencereden. Durduğunuz nokta burada çok önemli. Hedefleriniz, gayeniz, hobileriniz, bilgi birikiminiz, daha da önemlisi iman dereceniz size farklı perspektifler kazandırıyor. “Günümüzde hayatın ne olduğuna ait birçok tanım vardır. Bir de tanım yapmayanlar vardır. Örneğin Wittgenstein, hayatın ne olduğunu içinden göremeyiz, diyor. Analitik felsefe geleneğinde de bu sorunun elma nedir? Gibi bir soru olmadığı söylenir. Kapalı bir kabın içinde hayat olduğunu düşünün, ancak dışarıdan bunu görenler ne olduğunu söyler. Yine de milyonlarca kişinin kafasını kurcalayan bir soru vardır. En azından benzetmek, betimlemek amaçlanır. Hayat neye benziyor? Ne olduğunu bilmesek de bazı şeyleri bildiğimiz şeylere benzetiriz. Bunlar nedir? Herkesin cevap verebileceği basit yanıtlar verilebilir. Zaten hayat gibi genel bir şeyin ancak her şeye yönelik basit bir cevabı olabilir. GENELE BAKILDIĞINDA Hayatı bir simülasyon, deney, rüya, ibadet olarak görenler vardır. Dini inançların %90’ı hayatın geçiciliğine vurgu yapar. İslamdan örnek vermek gerekirse : “dünya bir hayal yeridir, insanoğlu da uykudadır” Hayat da Allah’a ibadet etmektir. Büyük dinlerin çoğu benzer şeyler söyler. Budizm “hayat bir katlanmadır” der. Zevk ve acılardan kaçınmak, sakince yaşamak gerekir. Dinler insanı sükunete ve dinginliğe davet eder…” Kendim hayata bu pencereden bakanlardanım. Diyorum ki hayat yaşadığın kadardır. Yaşamak dedimse, nefes alıp vermek, yemek içmek, eğlenmek, okumak,sınavlara girmek, iş bulmak, evlenmek, çocuklarının olması, araba almak, bağın bahçen olması v.s kastetmiyorum. Bunlar zaten gerçeklerimiz. Yaşamak, sevmektir. Hakka yönelmektir. Zikir etmektir. Rabbinin rızasını kazanmaktır. Son nefeste, La ilahe illallah diyebilmektir… Evet hayat bana göre senaryosu belli sınırlı film gibidir. Hatta daha dar zamana sığdırabilirsiniz hayatı, iki nefes arası koyabilirsiniz. Çünkü; “ Zemininde Allah'a iman olmayan hayat karanlıklara doğru akar gider. Ağaçsız, köksüz toprakların nehirlere karışıp kaybolmaları gibi inançsız bir hayat da geride lüks fosiller bırakıp kendi cehennemine doğru usul usul yürür. İnanç ve o inançtan beslenen bir yürek, bir hafıza, bir eklem, bir doku gibi insanın dimdik durmasını sağlar. Onu yalnızca bir iskelet olmaktan kurtarır. Zaten en belirleyici imtihanımız da hayatımızla ilgili olan değil midir? Ya hayatımızı inancımıza katacağız ya da reel şartlar bizim hayatımızı belirleyecek. İnsan Allah’ın vahyinden uzak bir yaşamla sağlam bir yapı kuramıyor. Konforlu özel mağaralarımızda can çekişip dururken, bunun adına da “yaşamak” diyoruz. Kur'an, insana nasıl yaşanması gerektiğini bildiren, Allah tarafından Resul aracılığıyla gönderilmiş olan bir mesajdır. Bu mesajın muhatapları tüm insanlık olmakla birlikte bu mesajı benimseyenler”(İsmet Özel) FELSEFE YAPMAK Bu işe kafa yoranlar da; “Hayatın tanımı bilinemese de varsayımlar geliştirilmiştir. İnsanların genellikle bir “oyun”, hayal, hoşluk olarak yaşadıkları görülür. “Oyun” ve altındaki simülasyon, rüya gibi kuramlar bilim çevrelerince araştırılmıştır. Aslolanın “oyun” olduğu “ Homo Ludens” adlı kavramla Johan Huizinga adlı sosyolog tarafından incelenmiştir. Gerçekten de hayatın acıları veya sevinçleri altında ezilen bireylerin ancak bir oyun olarak yaşarsa anlamlı olduğu görülür. Ne yaptığını bilmeyen bir insanlık var ve kendini ancak “oyun” ile teselli ediyor denebilir. Bugünlerde internet kafelere gidenler gençlerin sanal bir dünyada, oyun karakterleriyle yaşadıklarını görür. Bütün gün bilgisayar karakteri için akıl almaz çabalara girişirler. Hayatında kitap okumayan insan, oyunda başarılı olmak için külliyatı hatmeder. Gerçek nedir? Sorusu da burada akla gelir. Karakterler insanların bir izdüşümü olarak ekrandaki yerini almaktadır. Kendi yaşamları var, doğum ve ölümleri var, oyuncu tarafından pek anlamlı sayılıyor ve kendisi hiçbir şeyin farkında değil. İnsan da böyle bir şeyin içinde. Bir düzen ve gidişat var, biz yalnızca içindeki görüntüleriz. Biz diye oluşturduğumuz geçici görüntüler yalnızca bir aldanış…” İşte size bir farklı bakış açısı daha. Saki size göre hayat nedir?