Hemen yazımın başında ifade edeyim ki, bana göre hayatı Kudüs Şairi Nuri Pakdil gibi yaşamak ve öyle veda etmek gerekiyor. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun…
Hayat bir varmış, bir yokmuş. Belki altı, belki atmış dakikadır; siz isterseniz bu zamana bir ömür deyin. Öyle veya böyle karşımızda geçen hemde çok çabuk geçen bir zaman dilimiyle karşı karşıyayız. Yani hayat çok kısa. Tabi bu kısa hayatı elbette kaliteli bir yaşam ile süslemek gerekiyor.
Hayat anlayışı dün ile bugün farklı, çünkü değerlerimizi yozlaştırdılar. Şöyle ki eski insanlar hayatı Allah(cc) için yaşarlar, onların yaşamları da ölümleri de Yaratan için olurmuş..
Şimdilerde bu bakış madde perestliğe döndü, asrın insanlığı elde ettikleri ile edilmek istenenler arasında bir yaşam sürüyorlar. Şükür ve kanaat gibi kavramları unuttular. Hep bu dünyanın hesabını yapıyorlar…
ELBETTE DÜNYALIK ÖNEMLİ
Evet insan dünyalık ile geçimini sağlar ve paraya da ihtiyaç vardır. Bu bağlamda Hayat Nasıl Yaşanmalı sorusunu Cüneyt Ülsever’e de sormuşlar. Enteresen değerlendirmeler yapmış:“İnsana arzularından, ihtiraslarından, beklentilerinden kopmasını teklif etmek onu insanlığından vazgeçmeye davet etmektir. Kimsenin kimseye derviş olmayı teklif etme hakkımızda yoktur. Ancak, hayatı sadece arzulara, ihtiraslara, beklentilere indirgemek de çok tehlikeli. Zira, işte o zaman insan kendini koyverip, “an”ı yaşamaktan bizzat kendi kendisini men ediyor.(Anı yaşamak konusuna döneceğim)
Ülsever sözünü şöyle sürdürüyor: “ Ben hayatı bir at yarışına benzetiyorum. Ancak, insanın bu yarışta ikili rol alması gerekiyor. Hem koşacaksın, hem kendi koşunu seyredeceksin.
Hayatta hem hırs ve arzu dolu yarış atı, hem de onu takip eden, onunla dalgasını geçen, yarışı seyrederken keyiflenen ama yarışı içlemeyen seyirci olabilmenın hayatın lezzetine varabilmenin en doğru yöntemi olduğunu düşünüyorum.
Hayat, hem ufacık, küçücük lezzetlerden oluşuyor, hem de hayatı hedeflere ulaşmak için verilen mücadele lezzetlendiriyor…”
HEDEFLERE KİLİTLENMEK
Hedeflere kilitlenip, ufacık lezzetleri tatmamak veya sadece ufak lezzetlerin peşinden koşup Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük hediye olan “aklı” hiç kullanmamak bizzat hayatın ıskalanmasıdır.
Hem hedeflere ulaşmak için gayret, emek sarf etmeli, ter dökmeli, akıl alabildiğine zorlamalı, hem de ufacık tadların keyfine varılmalı!
Eyvallah!”
Ben daha önemlisini yazayım mı? Kalbi devre dışı bırakarak yaşamak daha da tehlikeli. Bir yönü ile boş yaşamaktır. Çünkü kalbi devre dışı bırakan, gerçek aşkı bulamaz. Doyumları kısa kısadır. Şehvet gibi, hırs gibi.
Biline ki kalpler Allah’ı zikir ettiğinde huzur buluyor!
Dünya bir yana sevmek bir yana demeyi bilmelisin. Bu bağlamda gerçek aşkı bulamamışlar, yaşadıklarını zannederler de ömürleri boş geçer.
Süleyman Çelebi buyurmuş ki; “Bir kez Allah dese aşk ile lisan dökülür cümle günah misli hazan!” işte hayat bu.
Hayat aşktır, aşksız yaşamış isen, hayatı boş yaşamışın demektir.
Hem de öyle bir aşkın olacak ki, imanın sırlarına ereceksin. Yani Efendimiz(sav) gibi emrolunduğumuz gibi dost doğru yaşamamız ve hayatı öyle sonlandırmamız gerekiyor.
Bunun için büyüklerimiz : “ Yarabbi son nefesimizde ismini anarak can vermeyi nasip et!” diye dua ederlerdi.
Dedim ya, hayat bir varmış, bir yokmuş dediğimiz ömür içinde, bir kez aşkı ile Allah(cc) diyebilme adına hayatı yarış haline getirmekten, hırslardan uzak bir ömür yaşamak gerekiyor.
Peki Allah’a emanet olun.
Kalın sağlıcakla.