Değerli okuyucularım bu yazımda sizlere, Osmanlı döneminde yaşayan, kıymetli ariflerden sufi savaşçılardan Pir Niyâzî Mısrî Hazretlerinin hüzün, aşk, macera ve çile dolu olan hayat hikâyesini anlatacağım. Hazretin, hikmetli nasihatlerini, şiirlerini ve vaazlarını da bulacağınız makalemde onun hakkın da yazılmış çoğu kitap ve çalışma da
yer almayan zehirlenerek şehit edilmesini de gönlünüz kanayarak okuyacaksınız. Hazret-i Pir Efendimizin kederli ömrünün detaylarını öğrenmek Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışa giden sürecinin nasıl oluştuğunu ve hazretin devletin dağılmasını engellemek için yaptığı derin ve gayretli çalışmaların olduğunu da bilmek demektir. Ayrıca kaleme aldığım yazım da siz aziz okuyucularım Pir
Niyâzi Mısrî’nin gözünden Osmanlı Toplumunun içine düştüğü bunalımları, buhranları da deyim yerindeyse seyretmiş olacaksınız. Hazret-i Niyâzî Efendimiz ile ilgili çalışmam da ifade etmek zorundayım ki, onun kendi döneminde etkilediği yetiştirdiği âlimler veliler olduğu gibi XVII. Yüzyıldan günümüze kadar etkilediği insanlar makaleme sığmayacak kadar çoktur. Fakat bendeniz burada, göze çarpan ve önemli derece de etkilediği şahsiyetlerden kısaca da olsa bahsetmek istiyorum ki neden Hazret-i Pir’i yazı konusu yaptığım daha iyi anlaşılabilsin.
Hazret-i Pir Niyâzî Mısrî’den Etkilenen Şahsiyetler İsmail Hakkı Bursevî (v: 1725) : Mısrî Hazretlerinden etkilenenlerin ilki ondan bir kuşak sonra yaşamış olan İsmail Hakkı Bursevî Hazretleridir. Bunun en büyük delili de Bursevî Efendimizin Divânının sonun da Hazret-i Pir’in “Müşkilim var Hak dostları eyleyim kûşad” mısrası ile başlayan gazeline şerh yazmış olmasıdır. Ayrıca Yunus Emre’nin “ Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü” şathiyesini şerh eden hazretin, şerhine de yorumlar yapmıştır.
Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Efendi( v: 1787) : Hazret-i Pir’i eleştirenlere reddiyelerle cevaplar vermiştir. En önemli reddiyesini Mehmet Nazmî’nin Hediyyetü’l – Ihvân adlı kitabına yazmıştır.
Harîrîzâde Mehmed Kemâleddin Efendi( v: 1881) : Mehmet Kemâleddin Efendi Hazretleri eserlerinde Hazret-i Pir Niyâzî Mısri’yi övmüş ve Halvet-i Mısrî Tarikatından icazeti olduğundan bahsetmiştir.
Hüseyin Vassaf ( v: 1929) : Sefine-i Evliyâ eserinin beşinci cildinde elli sayfa kadar Hazret-i Mısrî ve tarikatını anlatır, detaylı bilgiler verir. Ayrıca kendisi buyurmuştur ki : “
Hazret-i Mısrî’yi çok severim, ona büyük bir muhabbetim, şiddetli bir meclûbiyetim vardır. İsmi mübarekleri her nerede yâdedilse Kalb-i Fakîrânemde adetâ asâr-ı vecd zuhura gelir “ demiştir.
Osman Hulusi Ateş Efendi ( v: 1990) : Âlim ve mutasavvıflarından Osman Hulusi Efendi Hazretlerinin Divânında Niyâzî Mısrî’nin izlerine ve işaretlerine rastlanmaktadır. Şiirlerin de hem şekil hem de muhteva bakımından Hazret-i Pir’in ilminden ve irfanından bahisler olduğu da bilinmektedir.
Demetrius Kantemir: Hazret-i Pir Efendimizin hayat hikâyesinden Osmanlı Tarihi ile alakalı eserinde bahsetmiştir. Onun, Hazret-i İsa ile ilgili muhabbet dolu şiirlerinden etkilenerek Hristiyanlara karşı merhametli olduğunu anlatmış ve kendisini methetmiştir. Hristiyanlara karşı muhabbet beslemek fikri Kantemir’in kuru boş iddialarındandır. Çünkü hazretin, İsa Nebi as Efendimize muhabbet etmesi yine yüce İslam dinin emridir. Ayrıca topluma zararı dokunmayan kimseye bir kötülüğü olmayan insanlara muhabbet beslemek
sırf insan oldukları için onları aziz görmek ve varsa ihtiyaçları yardımlarına koşmakta İman ettiğimiz Kuran-ı Kerimin emridir. Niyâzî Mısrî Hazretlerinin fikirleri ve şiirlerinden günümüzde de birçok yazar yararlanmaktadır. Örnekler vermem gerekirse psikolog Dr. Mehmet Tevfik’in “
Ruhî Bunalımlar Ve İslam Ruhiyatı” ile Ali Rıza Önder’in
“ Niyâzî Mısrî’nin Tasavvufta ki Yeri “ isimli eserleri ilk anda düşününce akla gelen çalışmalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ali Rıza Önder bahsi geçen derinlikli çalışmasında Hazret-i Pir’i şu şekilde anlatmaktadır “
Niyazî’nin XVII. Yüzyılda başlayan ünü, ölümünden sonrada sürmüş ve çağımıza değin ulaşmıştır. Mısrî, gerek uslûbunun halka yakın olmasından, gerek halk ile ilişkilerinin yoğun olması yönüyle, toplumun büyük kesimleriyle bütünleşmiştir. İşte bu sebepten dolayı da Divanını toplumun büyük bir kesimi okumuştur ve hâlâ da okumaktadır. (DEVAM EDECEK)