Türk insanının vatanına, devletine, milletine ve namusuna sahip çıkma gibi özeliği vardır. Geçtiğimiz hafta Suriye El Bab’dan 16 şehit geldi. Daha sonra yaralılardan da şehit haberleri gelmeye başladı. Her biri bu vatanının değişik köşelerinde toprağa verildi. 79 milyon insanımızın yüreğini yaktı. Bu şehitlerin aile mensuplarının anneleri, babaları, eşleri, çocukları üzüldüler. Ateş düştüğü yeri yakar, elbette… Ama kimse isyan etmedi… Vatan sağ olsun bu vatan için şehit oldu dediler. İnsanlarını şehit olduğunda; “Vatan sağ olsun” diye teselli olan başka bir ülkenin örnek gösterilmesi mülkün değil. +++ Kötü bir dönemden geçiyoruz… Birbirimizle sorunlarımız yok mu? Fazlasıyla var; ama gün, onları kaşıma günü değil; yaraları sarma, kendimize ve değerlerimize sahip çıkma günüdür. Hele bu badireleri atlatalım, sonra kavgalarımıza kaldığı yerden devam ederiz, demenin tam da zamanı! Ülke olarak hepimizi terör örgütlerinin kanlı sarmallının içine çekmeye çalışıyorlar. Şapkamızı gözümüzün önüne getirip buna izin veremleyim. Sevinilecek tarafımızda var elbette: En azından birbirimizle konuşabiliyoruz. Eğer bunun aksini düşünecek olursak; psikolojimiz bozulmaya görsün, en başta sağlıklı düşünme yeteneğimizi kaybederiz. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın defalarca dile getirdiği seferberlik kelimesine katılmamak mümkün değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seferberlik vurgusunun ardından birlik berberlik çağrısında da bulunmuştu. Elbette üzücü olayları yaşadığımızı inkâr edemeyiz; ancak şu günlerde, hiçbir konuda kontrolümüzü ve ortak değerlerimizi asla kaybetmememiz gerekiyor. Çünkü bizi biz yapan onlar. Dostluğumuz, kardeşliğimiz, hoşgörümüz, yardım severliğimiz, misafirperverliğimiz, ak ve kara gün birlikteliğimiz olmazsa; biz, biz olamayız… Geçtiğimiz yüzyıl Çanakkale savaşlarında 250 bin şehit vermişiz. O şehitleri o zaman vermeseydik. Ne boğazlar kalır nede ülkemiz kalırdı. Bir atasözü der ki; “Eğer mecbur kalmadıkça savaş çılgınlıktır!” Biz de mecbur kaldığımız için Fırat kalkanı operasyonu başlattık. Geçen hafta El Bab’da şehit olan askerlerimiz için gözyaşı döktük. Ama devletimize, milletimize ve toprağımıza sahip olmak istiyorsak; gözümüzü de budaktan esirgememiz gerekiyor. Çünkü bir asker, vatanı korumak için yetiştiriliyor. Polis ise bizim can ve mal güvenliğimizi koruyor. Asker, vatanı korumak, kollamak ve savunmak için Fırat Kalkanı Harekâtında kendini hain terör pusularına kalkan ediyor. Bizim, Suriye topraklarımızda ne işimiz var” gibi bir soru sorma yok. Olamaz da! Ülkemizin zor bir süreçten geçtiğini hepimiz biliyoruz. Böyle bir coğrafyada rahat ve huzur içiresinde yaşamanın elbette bir bedeli olacak ve bunun faturasını ülke olarak yine hepimiz ödeyeceğiz. Her yokuşun bir de inişi vardır. Zamanla bu zorlu süreç de son bulacak. Bize düşen bu süreçte birlik ve beraberlik içerisinde biraz daha sabır ve gayret! Bizler birey olarak sağlam durmalı ve heyecana kapılmadan sakin bir şekilde “Yakın gelecekteki Türkiye’miz için ne yapabiliriz ”sorusunu kendimize sormalıyız.