Beşeriyet tarihine baktığımızda, insanın varoluş sürecinden bugüne yaşadığımız dünya birçok medeniyete şahitlik etmiştir. Bu medeniyetlerin en önemlilerinden birisi de; Hitit Medeniyetidir. Merkezi Çorum olan bu medeniyet, Anadolu'da hüküm sürmüş bir devlettir. Hint-Avrupa dil Ailesi’ne dâhil bir dil konuştukları için Hint-Avrupa kökenli bir topluluk olduğu kabul edilmektedir. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu'ya göç ederek yerli Hatti Beylikleri üzerinde hâkimiyet kurdukları bilinmektedir. Hitit tarihi M.Ö. 1650-1450 eski krallık ve M.Ö. 1450-1200 Hitit İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir. Hitit Devleti'nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamyalı unsurlar kaybolarak, Anadolu'nun yerli sanatıyla birleşmiştir. Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır. Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır.

Hititliler, kaya kabartma ve taş işlemeciliğinde ciddi olarak ilerleyerek birçok eser ortaya çıkarmışlardır. Bu işçilikten mülhem, şehir kapılarına ‘asalet’ sembolü olarak yapılan ‘Kapı Aslan Heykelleridir.’ Şehrimizi ‘Arslan gibi koruruz…’ mesajı verme adına, ağırlığı 10 tonu bulan bu kapı arslan heykelleri konulduğu yeri ‘şehir’ yapan en önemli sembollerdir.

Şu gerçeği unutmayalım: Her aydın, Medeniyetler Tarihi okumak zorundadır. Düşünce, insanlık tarihinin seyrini ortaya koymak ister, bu seyir ise Medeniyet tarihinin içeriğindedir. Çünkü medeniyet, tarihin geniş, uçsuz bucaksız bir bölümüdür ve tabi ki medeniyet demek tarih demektir. Bu gerçeği gösterdikten sonra şu yargıya varabiliriz: Medeniyet kurmuş milletler, ‘üst kültür’ inşâ etmişlerdir. Üst kültürün inşâ ettiği kültürel ürünleri ise alt kültürler yöre ve şehir ismiyle anma hakkına ve haddine sahip değildir.

Kapı Aslan Heykel Atölyesi

Yesemek Açık Hava Müzesi ve Heykel Atölyesi, İslâhiye ilçesinin 22 km. güneydoğusunda, Yesemek Köyü’nün Karatepe sırtlarında yer almaktadır. Arazi, menekşemsi gri renkte, litaratürde dolarit adıyla bilinen çok ince gözenekli bazalt taşlarından oluşmaktadır. Yesemek M.Ö. 14. yüzyıl ile 7. yüzyıl arasında, yakın doğunun en büyük taş ocağı ve heykel işleme atölyesiydi. M.Ö. VIII. yüzyılın son çeyreğinde, “Asurlular” tarafından faaliyetine son verildiği bilinen atölyede, her şey olduğu gibi kalmış, zaman adeta donmuş gibidir. 300’ün üzerindeki yontu taslağının toprak altından çıkarılıp belli bir düzende sergilendiği Açık Hava Müzesi’nde taslakların büyük çoğunluğunu kapı aslanları oluşturmaktadır. Anıtsal sfenksler, ayı adam, savaş arabası, Amanos dağlarını temsil eden dağ adamları, av sahnesi kabartmaları ve mimari parçalar müzede hayat bulan diğer eserler arasındadır. Yesemek Açık Hava Müzesi; devasa bir atölye ve atölyede meslek icra eden heykeltıraş sayısı değerlendirdirildiğinde, o dönemde bu topraklarda yaşayanların sanata verdikleri önemi de gözler önüne sermektedir.

Gaziantep Müze Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet gösteren müzede, son olarak arkeolog İlhan Temizsoy tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmaları ile 300’e yakın yontu taslağı, bitirilememiş heykel taslağı toprak altından ortaya çıkarılmış. Bölgenin Hitit hâkimiyetine girdiği, İmparator Suppiliuma zamanında (M.Ö. 1375 -1335) işletmeye açıldığı 100 bin metre kare alanı kaplayan heykel okulunda sfenksler, aslan heykelleri, dağ tanrıları, savaş arabaları, karışık yaratıklar, çeşitli mimari parçalardan oluşan zengin bir koleksiyon görülüyor. Yesemek taş ocağı ve açık hava müzesinin en ilginç parçası arasında ise başı ayı, vücudu insan gövdeli olan heykel dikkat çekiyor. Arazi menekşemsi gri renkte Dolorit diye de tanımlanan bazalt yapılı taşlardan oluşuyor. Bazalt taşlar özellik itibariyle son derece sert ve çok ince gözeneklere sahip olup, kaliteli taşlar sınıfında yer alıyor. Büyük bir organizasyonla işletildiği anlaşılan Yesemek Taş Ocağı ve heykel atölyesi taşlarının ocaktan kesilmesi, yontu taşlarının hazırlanması, tamamlanmasına kadar geçen evrelerin teker teker örnekleri ile görülebileceği, Dünyada bir benzeri daha görülmeyen bir heykel okulu niteliği taşımaktadır. Taş bloklar çıkartılmadan önce bazalt sivrilerinin yüzeyleri balyoz, çekiç, taşçı kalemi ile düzeltilmekte olup, bu aşamalardan sonra taşın kenarları daha sonra da orta kısımları, tıraşlanmakta. Kesilmek istenen blok kenarlarına oyuklar açılmakta ve bu açılan oyuklara kuru ağaç sıkıştırılmakta, kuru ağaçlar ıslatılınca şişip genişlemekte ve ortaya çıkan basınçla taşlarda çatlaklar meydana gelmektedir. Bu oluşan çatlaklara sokulan balyoz ve kamalarla genişletilmekte ve kaya ana kütleden ayrılması sağlanmaktadır. Taş ocağında hazırlanmış bu bloklar, dağın yanında ki heykel atölyesine getirilmekte ve burada şekiller, şablonlar ile bloklar üzerine çizilmektedir. İlk aşamada bu şeklin konturları kabaca belirlenmekte, sonrada bazı detaylar işlenerek yer yer perdahlanmaktadır. Üçüncü aşamada detayların daha özenli işlendiği ve daha ince perdahlanlanarak düzeltildiği görülmektedir. Eserin en son rötuşları ise kullanıldığı mimari yapı içinde gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

Bu bilgileri verdikten sonra, rahatlıkla şu gerçeği söyleyebiliriz ki; bu bölgede bulunan KAPI ARSLAN HEYKELLERİ Gaziantep İslahiye’de bulunan YESEMEK Açık Hava Müzesinde yapılmış olan HİTİT UYGARLIĞINA AİT OLAN KÜLTÜREL ESERLERDİR.

KAHRAMANMARAŞ KENT MÜZESİNDE BULUNAN KAPI ASLAN HEYKELİ

Kahramanmaraş merkezde Kent Müzesi’nin iç kısmında bulunan yazıtlı ASLAN, dış kapı kısmında ise KAPI ASLANI, yüzlerce yıllık tarihi olan iki önemli şehir sembolüdür. Kent müzesinin kapı kısmında bulunan HİTİT KAPI ASLANI ismiyle teşhir edilen eserin yazıt kısmında şu bilgiler yer alıyor;

M.Ö. 8-7 yüzyıllara ait Hitit kapı aslanı, Kahramanmaraş İli, Elbistan İlçesi, Sevdilli Köyü yakınlarındaki Kaptan Dağı’ndan bulunarak Müzemize getirilmiştir. 2,5 metre boyunda ve 2,5 metre enindeki kapı aslanının yapımında kireçtaşı kullanılmıştır. Ana hatları ile işlenmiş aslanın, ağzı açık ve burun kısmı küt olarak yapılmıştır.

Aslan, Hitit dini ve mitolojisinde koruyucu olarak kullanılmıştır. Bu nedenle, kapı aslanları koruyucu kapı bekçileri olarak kent ve mimari yapı girişlerine yerleştirilmiştir.

Kahramanmaraş’ta ilk müze 1947 yılında il merkezinde Ekmekçi Mahallesi, Belediye Caddesi üzerinde yer alan 16. yüzyıldan kalma Taş Medrese diye bilinen binada kurulmuştur. 1947 yılında kurulan müzeye bu eserin kayıt tarihi on yılları bulmaktadır.  Kayıtlı bir kültürel eserin yer değiştirme, başka bir yere nakli mümkün değildir.

Tüm dünyada var olan müzecilik literatürüne göre;

RESMİ KAYDI BULUNAN HİÇ BİR KÜLTÜREL ESER BAŞKA BİR YERE NAKLEDİLEMEZ. NAKLEDİLMESİ SADECE VE SADECE SAVAŞ GİBİ, YA DA OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA SÖZ KONUSUDUR.

Büyük harflerle yazdığım bu gerçek tüm dünyada bilinen ve uygulanan Müze yönetmelik esasıdır.

Ben bu yazıyı yazarken Kahramanmaraş basınının güçlü kalemlerinden Mustafa Alyaz ‘ın https://www.hbrma.com/gundem-haberleri/1900800/aslan-heykeli-elbistana-tasinacak-mi adresinde ASLAN HEYKELİ ELBİSTAN’A TAŞINACAK MI? Başlıklı yazısına rastladım…

Bir anda irkildim ve ‘Ne oluyor?’ dedim…

Yazının içeriğinde Elbistan ilçesine kurulacak olan müze için sergilenecek ürünler arasında Hitit dönemine ait Kapı Aslanı’nında olduğu belirtiliyor ve yazının devamında Kahramanmaraş KENT müzesinde bulunan Kapı Aslanının Elbistan’a götürüleceği iddiasından bahsediyor Sayın Alyaz.

Bu asla doğru değildir. Neden?

Çünkü bu eser, yüz yılı aşkın bir süredir Kahramanmaraş Kent Müzesininin kültür varlığı olarak bilinmektedir.

Ve şehrin Futbol takımının bile simgesidir.

Ayrıca yukarıda belirttiğim teknik bilgiler ışığında tekrar söyleyelim ki; Medeniyet ürünleri alt kültür grup isimleriyle anılamaz, bu arkeoloji ve müzecilik bilimsel gerçekleriyle de örtüşemez. Yani bir Medeniyete ait olan bir eser, sonraki zaman dilimlerinde bulunduğu yöre ve şehrinin ismiyle anılamaz.

Şehrimizin İl Kültür Turizm Müdürü Sayın Seydihan Küçükdağlı ağabey, Kahramanmaraş Kültürel eserleri için yoğun gayret sarf eden, bu eserleri dışarıdan şehrimize getiren, şehrimizin merkezinden de başka bir yere taşınmasına asla izin vermeyecek olan bir Kültür insanıdır.

Seydihan Küçükdağlı, 127 yıl sonra İstanbul Arkeoloji müzesinden Maraş aslanını şehrimize getiren önemli bir idarecidir. Aynı hassasiyeti kent müzemizin dışında bulunan 10 tonluk Kapı Aslanında da göstermesini diliyorum.

KÜLTÜREL ESERLER BİR BÜTÜNDÜR

İnsan, önce kültür inşâ eder. Sonra bu kültürü Medeniyet çapına çıkarır. Zemini kültür olan bir medeniyetin tüm eserleri bir bütündür. Bu bütünlük bozulamaz. Bizler, Anadolu olarak coğrafyamızda yaşayan tüm uyarlıklara saygı ve ibret ile bakarak, onların var ettiği kültürel ürünleri korumak, kollamak zorundayız.

Bir takım kültürsüz insanların ‘bu bir sıradan taş parçasıdır…’ ya da ‘bunlar gereksizdir…’ gibi saçma çıkarımlarından uzak durmalı, bu tür cehaletlerle mücadele etmeliyiz…

Bu mücadeleyi yürütenlerdir ‘aydın’ olan…

Aydınlardır karanlığa meydan okuyan…