“21.Yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil,öğrendiği yanlışlardan vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacak…” Prof. Dr. Burhan Kuzu

Kişi bilmediğinini cahilidir ve bilmek de ayrıcalıktır, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Hadisi meşhurdur. Hele bilgisiyle yaşayan insanlar varya onlar ‘adam gibi adamdırlar. Bilmeyenlerden(cahiller)de korkulur. Cahil cesur olur derler, bu sözünde esasına bakmak gerekir.  Bu nedenle cahilin şerrinden Allah’a sığınırız…

Neyse biz bu gün biraz hukuk bilgisi konuşacağız. Çünkü, günümüz dünyasında insan kendi hak ve sorumluluklarını bilmek, yasal değişiklikleri takip etmek zorundadır. Yoksa başına gelmedik sıkıntı kalmaz…

Diyelim ki muhasebecisiniz mevcut muhasebe bilgilerinin yanında, hukukun ve değişen yasal değişiklikleri okumak durumundasınız. Yasanın(mükellefe) tanıdığı hakları ve yasal değişiklikleri takip etmezseniz de hem kendiniz, hem de muhasebesini takip ettiğiniz kişileri mağdur edersiniz…

Veya öğretmensizin ya da deval memuru, 657 sayılı yasayı takip etmeli, haklarınızı yasal sınırlar içinde aramalı ve sorumluluklarınızı da bu çerçeve içinde yerine getirmelisiniz…

Önceki gün, hukuk dilinden de anlayan Yazar Şükrü Bilgiç arkadaşımın “Masumiyetin İspatı” başlıklı yazısını okudum. (2 Aralık 2018 tarihli) Bu yazıda önce yargıçlık mesleğinin inceliklerine değinilmiş. Yargıç olabilmek için üstün bir akademik başarı sergilemek gerektiğini belirtmiş.Yazısının son bölümünde ise insanan yasaları bilmeden kendini savunamayacağını dillendirmiş. 


 MASUMİYET KARİNESİ  MESELESİ 

Hocam der ki: “Masumiyet karinesi gereği suç, kesinleşmediği sürece kimse suçlanamaz. Masuniyet ilkesi gereğince de bütün insanların dokunulmazlıkları vardır. Masumiyetin ispati ise her zaman arkadan yırtılan bir gömlekteki gibi net ve açık değildir. 

Gerçi gömleğin arkadan yırtılması masumiyetin delili olmasına rağmen Hz. Yusuf (a.s.) ceza almıştır. Dönemin egemen gücü/veziri suçsuz olduğunu bile bile Hz. Yusuf’u (a.s.) 12 yıl zindanda tutmuştur. Onu zindanda tutan vezirin koltuk sevdası mı, gururu mu, baş edilemez tutkusu mu, elaleme rezil olma endişesi mi, eşini temize çıkarma mı, iktidarsızlığını bastırma mı, Hz. Yusuf’a (a.s.) gözdağı verip eşinden uzak tutma mı..? Nedir? Gerekçe ne olursa olsun insan yapısı hiç değişmedi. Aynı kurgu ve entrika isim değiştirerek hala devam ediyor…” iddiasında bulunuyor.

Peki böyle bir durumda ne yapmalı? Yüzde yüz suçsuz olduğunuz belli. Bunu belki ispatlayamadınız. Gerçi sizin değil iddia mercinin sizin suçlu olduğunuzu somut delillerle ispatlaması gerekir.

 Kritik soruyu bir daha soralım. Hiç suçunuz yokken haksız yere gözaltına alındınız. Veya bir süre tutuklu kaldınız. Daha da kötüsü uzun süre mahpus yattınız. Böyle bir durumda ne yapılmalı? Sorusu yönelden Yazar Bilgiç, sorunun cevabını da kendisi vermiş. Der ki: “ Adli sisteme veya devlete düşman kesilip kendi mahkemenizi ve dolayısıyla kendi cezalandırma sisteminizi mi devreye sokacaksınız? Kesinlikle hayır! 

Haksızlığı, hukuksuzluğu yapan hâkim veya savcı olsa bile hukukun üstünlüğüne inanmalı, hukuk mücadelesinden vazgeçilmemelidir

Bireysel ve keyfi intikamların peşine düşülmemelidir. Hukukun üstünlüğünden vazgeçmek gibi bir lüksümüz olamaz, olmamalıdır. 

Peki sineye mi çekeceğiz? Bireysel hatalarımıza veya günahlarımıza bir kefaret olduğunu mu düşüneceğiz? Bu da bir seçenek tabi. Teslim ol, rahat et. Hz. Mevlana şöyle buyurmamış mıydı: “Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin?” beterin beteri var haline şükret sofizmi zalimin en sevdiği akım olsa gerek. Ancak teslim olduğumuz her haksızlık beraberinde yeni mağduriyetler ve mağdurlar getireceğini unutmamalıyız. Zalimin zulmü artacak. Hani Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştu: “Zulme rıza, zulümdür.” Zulmün neresindeyiz? Adalet herkese lazımdır…”

Bu konu birkaç yazı daha götürür, hocama bu açıklamalarından dolayı teşekkür ediyor, hayırlı günler diliyorum. 

Kalın sağlıcakla.