Başta trafik kazaları olmak üzere, yaşanan acılardan ibret almadığımız ortada. Bir başka örnek daha, yaz geldi, suda boğulmalar bu yıl da yine devam ediyor.

Sonra siğaranın haram olduğunu Diyanet İşleri Başkanlığı açıkladı, çünkü içinde 4 bin çeşit zehir var üzülerek ifade edeyim, gençler ve özellikle de hanımlar arasında siğara içme daha sık görülür oldu.

Hangisini sayayım ki yanlışlarımızın, siz üzerine düğümleyerek uzatıkça örnekleri uzatabilirsiniz. Ta ki, boşanmalardan tutun da, israfa kadar….

Yani ne söyleyeceğimizi bilemiyorum, adam tuvalet duvarlarına, apartman duvarlarına aşkını yazıyor…

Böyle bir düşünce hiçbir dinde, hiçbir felsefi anlayıştı olamaz, olmamalı ama bizde olmaya devam ediyor.

Peki neden? Tek kelime ile bilinçsiz toplumlar, vurdumduymazdır. Aman canım ne olacak; “Atın ölümü de arpadan olsun!” diyerek devam ediyoruz yolumuza.

Çünkü okumuyoruz, bilmiyoruz, araştırmıyoruz.  Ha, ayrıca “okuyan, bilen, araştıran insanların ise farklı  yanlışlar yapmaları ise ayrı bir düşündürücü hadise! Alkol almak v.b

Neysi bu konuda daha fazla da yazmaya gerek yok. Çünkü ne kadar yazsak da, onlar bildiğini yapıyorlar.

HEYECANIMIZI YİTİRMEK  

Yazar D. Ali Taşçı, geçen haftaki yazısında, şöyle diyor: “Heyecanını yitiren insan, ölmüş insandır. Bizi ayakta tutan, hayata bağlayan şey heyecandır…

Hayat basamaklarımıza bir göz atalım: Doğarız, dünya heyecanı ağlatır bizi. Büyüdükçe okula gitme heyecanı içimizi sarar. Sınav heyecanı, sınıf geçme kaygısı derken yaşamın bir başka gizemli dünyası kapımızı çalar: Sevda! Heyecan doruktadır. Bulutlu bakışların ardından yürek yangınlarının dumanı yükselir aşk tepelerine. Dalgınlıklar, heyecanın çocuğu, dikişsiz konuşmalar, delişmen aklın sarhoşluğu. Analar dizlerini döver:“Yavruma, çocuğuma bir şeyler oldu, başına bir hal gelmesinden korkuyorum.” diyerek. Bilmez ki analar, sevdaya ev sahipliği yapmayan kalpleri ileride, dünyanın çirkinlikleri işgal edecektir.

Sevda, kalbi hep tetikte tuttuğu için kişiyi düşmanın saldırısından korur. Düşman kimdir? Düşman senin nefsin. Yeni heyecanlar üretemedikçe, sen hep nefsinin kurbanı olacaksın.

HEYECANLARI KARIŞTIRMAMAK GEREK

Ve yine çevreni gözlemle, gözlerinden ışıklar akan insanlar göreceksin. Onlar şehvetle bakmaz, onlar, Rablerinin nuruyla nazar eder âleme; bunun için feraset ehlidirler.

Gözlerinden gönüllerine köprü kurmuşlardır ve bu köprüden tüm yaratılmışların geçmesini isterler. Onlar dostturlar, insana can sunarlar. Sen, çevresine Allah ile bakanla, şeytanın gözüyle bakanı aynı mı görürsün?

Şehvet, evet heyecan verir; ama bu heyecan sel suyu gibidir; bolluğuna aldanmamalı, çünkü nefes kesici, boğucudur. Saf sevda öyle midir? O, pınar suyuna benzer, az akar; ama serinletici ve dirilticidir. Kalabalıklar seni heyecanlandırmasın, azlıklar da ümidini kırmasın. İstersen dene, şu meydana bir pislik koy, az öteye de bal dök. Yüzlerce sinek pisliğe konacak, ancak birkaç arının bala indiğini göreceksin. Aradığın kemiyet ( kantite-sayı ) olmamalı, sen keyfiyete ( kalite ) talip olmalısın; çünkü sen insansın. İnsan, doğruyla yanlışı, güzelle çirkini ayırt edebilen varlık demektir.

Şehvet, heyecan üreten değil, heyecan tüketendir; bunun için de hep açtır, doymaz; çünkü onun merkezi nefstir. İbadet, yani Allah’a kul olma duygusu ise, heyecan üretir ve o heyecan bitmez; çünkü onun merkezi kalptir.

Günde beş vakit namaz senin heyecanını doruklara çıkarmıyorsa, dikkat et, şehvetin ağzı sana dönüktür. İbadetlerinde, sevda pınarından su içen nice canlar, sonsuz mutluluğun heyecanı ve sarhoşluğuyla kanatlandılar da, nefsinin seline kapılanlar ise ebediyyen kaybedenlerden oldular. Heyecanını kaybeden, geleceğini, umudunu, her şeyini kaybetmiştir…”

Evet kendimde yıllardır yazarım ama önce okurum, yazmaya başlayalı 30 yıl oldu. İlk günkü kadar heyecanlıyım. Çünkü okurlarımı acizane aydınlatmak, fikirlerini, görüşlerine ve düşüncelerine ne katarım diyerek başlıyorum yazmaya.

Sizden gelen telefonlar, uyarı ve teşekkürlek bizleri sevindiriyor, çünkü biz Maraşı ve sizleri seviyoruz. Peki kalın sağlıcakla.