Anadolu insanı, bu topraklarda yaşayanları hep bağrına bastı.  Hainler hariç! Bu kardeşlik elbette kendi başına gerçekleşmedi. Müslümanlar kardeştir ve herkesin dini kendisinedir şuurundan hareket eden milletimiz,  liderlerimiz, kanaat önderlerimiz bu kardeşliğin en büyük mimarları olmuşlardır. Ülke gündemine binaen söylersek, ‘Türk ve Kürt kardeşliğinin tesisinde iki büyük kumandanın adı ön plana çıkacaktır. Tarih şahittir ki, Türk’ü Kürt’ten, Kürt’ü Arap’tan, Arabı Türk’ten ayırmak imkânsızdır... Bu kardeşlik elbette kendi başına gerçekleşmedi. Türk ve Kürt kardeşliğinin tesisinde iki büyük kumandanın adı ön plana çıkacaktır.  Yavuz Sultan Selim Han ve İdris-i Bitlisî Hazretleri. Bu iki isim, İslâm kardeşliği davasının yılmaz öncüleri, gönüldaşları, kardeşleri ve bin yıllık Türk ve Kürt kardeşliğinin mimarlarıdırlar. Kürtlerin gözünde Yavuz Sultan Selim, ikinci İdris-i Bitlisî iken, Türklerin gözünde İdris-i Bitlisî, ikinci Yavuz Sultan Selim’dir. Peki, bahsini ettiğimiz, Yavuz Sultan Selim Han’ın dostu ve müsteşarı İdris-i Bitlisî kimdir?   BİTLİSİ KİMDİR? “İdris-i Bitlisî Hazretleri; bazı kaynaklara göre 1452 tarihinde Bitlis’te dünyaya gelmiştir. Babası, meşhur İslâm âlimlerden Molla Câmî’nin sohbetlerine iştirak etmiş mutasavvıf bir âlim olan, Mevlânâ Şeyh Husameddin Ali’dir. Babasının kaleme aldığı eserlerinden ikisi, ‘İrşad’ül-Menzil’il-Küttâb’ adlı tefsir ile ‘Şerh-u İstilâhât’is-Sufiye’ adlı tasavvufi eserdir. Sultan Bayezid’in yerine Yavuz Selim tahta geçince, İdris-i Bitlisî Hazretleri, yeni sultanın Doğu siyasetini kendisine danışacağı müsteşarı olur. Yavuz Sultan Selim’le birlikte Çaldıran seferine katılır, savaş sonunda Osmanlı hâkimiyetine geçen Tebriz’de bir süre kalarak Ulu Cami’de halka vaazlar verir. 1516 yılında, Şah İsmail’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu yeniden istila etme hazırlığında olduğu ortaya çıkınca, bölgedeki Kürt aşiretlerinin beyleri bir araya gelerek Osmanlı’ya katılma kararı alırlar. Bu talebi de ‘Ariza’ adlı bir metinde anlatan beyler, kendilerini temsilen İdris-i Bitlisî vasıtasıyla bunu Sultan’a iletirler. İdris-i Bitlisî’ye ilâveten, İslâm birliğinin zaruretine inanan, başta Bitlis Hâkimi Şerefüddin Bey, Hizan Meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfâ Emiri Eyyubîlerden II. Halil, İmâdiye Hâkimi Sultan Hüseyin olmak üzere 25-30 kadar Kürt beyi (Ümerâ-yı Ekrâd), Osmanlı Devleti ile birlikteliğe dair arzularını ve Şiî zulmünden bıkkınlıklarını padişaha arzederler. Şah İsmail’in Diyarbekir’in muhasarası için gönderdiği orduyu, on bin kişilik İdris-i Bitlisî kumandasındaki gönüllü birliklerle hezimete uğratan aynı beyler, daha önce de Şiîlerin Diyarbekir’i sürekli kuşatmaları yüzünden yukarıda adı geçen mektubu ‘ariza’ Yavuz Sultan Selim’e göndermişlerdir. Bu mektupta bahsedilenler şunlardır:   BİRLİK MEKTUBU "Can ü gönülden İslâm Sultanı’na bî’at eyledik, ilhadları zahir olanların neşrettiği dalalet ve bid’atleri kaldırdık ve ehl-i sünnet mezhebi ve Şafiî mezhebini icra eyledik. İslâm Sultanı’nın namı ile şeref bulduk ve hutbelerde dört halifenin ismini yâda başladık. Cihada gayret gösterdik ve İslâm Padişahı’nın yollarını bekledik. Bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz... Nice yıllar bu mülhidler,(Allahü teâlâya ve peygamberine inanır ve inandığını söyler. Fakat, küfre kaymışlar), bizim evlerimizi yıkmışlar ve bizimle savaşmışlardır. Sadece İslâm Sultanı’na muhabbet üzere olduğumuz için, bu inancı saf insanları o zalimlerin zulümlerinden kurtarmayı merhametinizden bekliyoruz. Sizin inayetleriniz olmazsa, biz kendi başımıza müstakil olarak bunlara karşı çıkamayız. Zira Kürtler, ayrı ayrı kabile ve aşiretler tarzında yaşamaktadırlar. Sadece Allah’ı bir bilip Muhammed ümmeti olduğumuzda ittifak halindeyiz. Diğer hususlarda birbirimize uymamız mümkün değildir. Sünnetullah bizde böyle câri olmuştur." Yavuz Sultan Selim, kendisine başvuran Kürtlerin isteğini geri çevirmez ve bu ‘bendeleri’(kendisine bağlı insanları) Safevî tehdidinden kurtarmak üzere harekete geçer…” Yavuz Sultan Selim ile birlikte, Osmanlıların Doğu siyasetini belirleyen İdris-i Bitlisî’dir. İdris-i Bitlisî’nin basiretli siyaseti sayesinde, Çaldıran Savaşı’nın hemen akabinde bu bölgeler Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.”(, derleme) Görüldüğü gibi, Kürt ve Türkler tarih boyunca et ve tırnak gibidir. Ancak, haçlılar hep fitne tohumları ekerek, bizi birbirimize düşürmeye çalışmıştır. Uyanık olmak gerek. Kalın sağlıcakla.