Kendisiyle, kültür ve medeniyetiyle barışık,fıtrat ve dîniyle, toplum ve dünyasıyla iç içe olan genç; ümit dolu geleceğinmüjdesidir.

 

 İbni Haldun,devletin çözülmesinde dış faktörlerden ziyade iç etkenlerin öncelik taşıdığınıkabul eder. Bununla birlikte devletin tümüyle ortadan kalkışı bir dışsaldırıyla gerçekleşir, der...

Devletin yıkılışındaki en temel sebepleri; Lider, Ekonomi ve Ahlak olmak üzere 3temel başlık altında ifade eder…

 Dikkat edersenizbu üç sebepte neslin yani gençliğin iyi yetiştirilmesi ile ilişkilidir. Çünkü gençlerin ihmali, geleceğinihmalidir. Gençlerin ihyâsı da geleceğin îmarıdır…

Eğer genç; “Kendisine ve topluma kapalı, menfaatperest,nefsânî duygularının oyuncağı hâline gelmiş; türlü bağımlılıklarıyla sağlıklıdüşünemeyen, doğru kararlar veremeyen, boş ve bâtıl inanç ve ideolojilerinkurbanı hâline gelmiş genç de tükenip gidecek bir milletin acı feryadıdır.

İnançları ve dâvâları diri tutan gençlerdir. Kendi inançve fikirlerini genç nesillere aşılayamayan, sevdiremeyen her türlü din, fikirve ideoloji yok olmaya mahkûmdur.

 

ÖNCE İNANÇ

“Nereden başlanmalı?” şeklinde muhtevaya girmeden önce,“Nasıl yaklaşılmalı?” diye düşünmelidir. Bunun için de Kur’ân-ı Kerîm’inverdiği ölçü daima göz önünde bulundurulmalıdır:

Gençlere ulaşmak isteyen anne-baba ve eğitimcilerin, önceböyle bir dil oluşturmaları ve bu dili geliştirmeleri gerekir. Mülâyemetle vehoşgörü ile yaklaşıldığında, ulaşılamayacak bir yara, el uzatılamayacak birinsan yoktur.

Günümüzde bir ahtapot gibi insanlığı kasıp kavuraninançsızlık buhranı, en önce gençleri tesir altına almıştır. Maalesef hayat veenerji dolu gençlik, çevresinde mü’min/Müslüman olarak gördüğü insanlarınyanlış tavır ve davranışlarının da tesiriyle, inanç dünyasında farklılıkaramaktadır.

Yaklaşık üç asırdır toplumlara tesir eden “inançsızlık”(ateizm), “bilimi şaşmaz doğru kabul etme” (pozitivizm) ve “kâinâtı, kendikendini tesadüfen yaratan bir varlık olarak görme” (darvinizm, materyalim) vs.düşünce ve felsefî akımlar, dünya çapında pek çok taraftar bulmuştur.

 

ÖNCE AHLAK DEDİK

Ahlak; ilkesinin uygarlığın -ilimlerin, sanatların, şehirhayatının, zenginliğin, konforun, ince alışkanlıkların- gelişmesine paralelolarak bozulup bozulmadığı tarih boyunca tartışma konusu olmuştur. EskiAtina'dan başlayarak Rönesans'a kadar pek çok düşünür, ahlaki yozlaşmanın birdevletin çöküşünde önemli bir etken olduğunu savunur. Berkeley; "Büyük Britanya'nınçöküşünü önlemek üzerine yazdığı düşüncelerinde, İngiliz halkının madddiheveslerinin artışından ve ahlaki niteliklerini kaybedişinden önemle bahseder.Kurtulmak için Hristiyan ahlakının ilkelerinin yeniden saygınlığakavuşturulması gerektiğini belirtir." Aynı şekilde Fransa'da J.J.Rousseau; "Uygarlığın gelişmesinin ahlakın bozulmasına yol açtığını"savunur. Spengler; "Batının çöküşünü konu ettiği eserinde gelişmeylebirlikte ahlaki değer ve kurumların yozlaşmasından" söz eder. Örneğin;Yürek dili yerine, ilmi dinsizlik; Saygı ve gelenek yerine, soğuk olgusallık;Halk yerine, kitlesellik; Gerçek ve canlı değerler yerine, para ve soyutdeğerler; Devlet ve Toplum yerine, milletlerarası toplum değerleri hakim olur.İnsanlar; kanaatkar, dayanıklı, kendine güvenen, cesur, yardımserver, namuslu,dindar olmak yerine, haris, mağrur, korkak, tembel, bencil, müsrif, rahatınadüşkün, dini değerlere lakayt hale gelirler. Doymak bilmeyen ihtiyaçlarınımeşru yollardan tatmin edemeyenler, gayrı meşru yolları zorlar ve ahlakideğerleri yıkarlar.

Çözülme sürecinde Devlet bütün vatandaşlarına karşı adildeğildir. Halk bireyselleşmiş, gayrı meşru ilişkiler yaygınlaşmış, din ve ahlakduyguları zayıflamıştır(Kaynak Tarih Bilinci İbn. Haldun)

Konuyu tam anlatabildim mi? Takdir sizin, ancak mevcutgençliğin içinde bulunduğu durumu bakınca hem ümitleniyorum, hem üzülüyorum.

Söylemek istediğim şu, yeni nesli geleceği doğruhazırlamamız gerekiyor, unutmayalım gecikmede bir ihmaldir…

Kalın sağlıcakla.