Yeni trend kadın cinayetleri. Sıradan ölümler çok fazla ilgi çekmediğinden her yeni cinayette yeni yöntemler, fantezi türünden yaklaşımlar görüyoruz. Böylece hem ölen hem de öldüren özellikle sosyal medyanın en önemli eğlencesi oluyor.

Başta ülkeyi yönetenler olmak üzere  katille alakalı olarak en vurgulayıcı tasvirlerle demeç vererek konuya çözüm bulma amacında. Vahşice katletti, eli kanlı katil, canavar ruhlu adam, ya da canavar ruhlu koca, baba gibi ifadelerle konuyu betimleyerek aslında yapmadıkları ya da yapamadıkları görevleri nedeniyle kendilerini rahatsız eden vicdanlarını birazcık da olsa susturmaya, teskin etmeye çalışıyorlar.

Her geçen yıl artarak devam eden bu cinayetlerle ilgili Avrupa menşeili kanunları ceza kanununa ilave etmekten öte bir şey yaptıkları yok. Birazcık bu konulara vakıf, yetkili ilim ve bilim adamlarını ise dikkate alan yok. Varsa yoksa kadın hakları, sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır. Olan gariplere oluyor. Ölen ölüyor, öldüren cezaevine giriyor, asıl bu travmanın en şiddetlisine muhatap olan çocuklar daha hayatlarının baharında hem anadan hem babadan mahrum bir hayata mahkum ediliyor..

Toplumda belli bir tanınırlığa ulaşmış, farklı dünya görüşleri olmasına rağmen kadınların toplumsal hak ve hukuklarını savunduğunu iddia eden çok sayıda  kalem mevcut medyamızda.

Örnek: Ak Pati’ye yakınlığı ile bilinen Nagehan Alçı bakın ne diyor:  Seküler/dindar, Alevi/Sünni, Türk/Kürt her kesimden kadınların duyarlılığındaki müthiş artışı yurtdışından gözlemciler de ifade ediyor. Tek korkum “erkek ideolojilerinin” biz kadınların ortak isyan duygusunu ve kadın dayanışmasını yarması. Erkeklerin iktidar savaşlarının parçası olmayı reddedebilirsek Türkiye kadınları olarak bence çok önemli, yeni devrimleri yapmanın eşiğindeyiz.

Bir başka muhafazakâr kalem Ayşe Böhürler bakın bir yazısında şöyle bir ifade kullanıyor.

Bizim topraklarımızda kadınların hak mücadelesi 200 yıl önce başladı ve halen de devam etmektedir. Ve devam da edecek!”

Buradan şunu anlayabiliriz değil mi: 200 yıl önce bu topraklarda kadınların hiçbir hakkı yoktu, kadınların hak mücadelesi ile bugünkü konumlarımıza eriştik ve başımız göğe erdi, artık her hakkımız var lakin bizim erkeklerimiz öküz, onları bir türlü adam edemedik şeklinde bir izah herhalde çok yanlış olmaz. Bu hanımefendi Ak Parti kurucu üyesi ve uzun yıllar MKYK olarak görev yapmış.

Bir başka muhafazakar kalem Sibel Eraslan  28.07.2019 tarihli  “Aile Karı-Koca’dan mı İbaret?”  başlıklı makalesinin son paragrafında kadın cinayetlerine doğru yaklaşım olarak bakın neler söylüyor.

Karısına ve çocuklarına tapan zavallı adamlardan, kocası ve çocuklarından başka hayatı olmayan hırslı kadınlardan müteşekkil pembe tablolar asla gerçekçi değil.

Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Herkes kendi zaviyesinden olaylara yaklaşıp çözüm önermekte lakin bu önermeler dertlere derman olmamaktadır.

Konuyla ilgili birkaç gündür bir çok kalem sahibi düşüncelerini ortaya koydu. Ancak bir nokta dikkat çekiciydi. Yaşanan dramın nedenleri ve ortada kalan 10 yaşındaki kız çocuğunun durumu çok fazla ilgi çekmiyordu. Kim ki bu cinayetin meydana gelmesinde kadının herhangi bir kusuru var mı gibi fikir bean etmeye kalksa anında lanetleniyordu. Bu nedenden olsa gerek kimse böyle bir yaklaşıma tevessül edemiyor.

Değerli dostlar en azından aklı başında birkaç insan, ya da Müslüman kimlikli kalemşör şunu diyebilmeliydi: Altı yıl önce boşanma olmuş, o zaman dört yaşında olan kızımız gelmiş şimdi on yaşına. Maktül bu boşanmadan sonra bir kez daha evlenmiş ve o evliliği de yürütemediğinden yine boşanmış. Bu sürede koca ise yeni bir evliliğe yanaşmamış, kanunun kendisine tanıdığı şartlar içerisinde kızı ile ilgilenmiş, onun ihtiyaçlarını elinden geldiği kadar karşılamış.  Koca ile ilgili uyuşturucu müptelası, alkolik, gibi nitelemelerde bulunuluyor, buna rağmen hukuk alkolik ve uyuşturucu müptelası babanın kızını görmesine hatta onunla belli günlerde yatılı olarak evinde kalmasına bir şey demiyor. Hatta hukuk  anne yeniden evlendiğinde kızın üvey baba yerine gerçek babasında kalması yönünde velayette değişikliğe de gitmiyor. Maktül  altı yıl önce boşandığı,  uyuşturucu ve alkol müptelası olan eski kocasıyla bir araya gelmekten çekinmiyor, eski kocasına yeniden evlenmeyi düşündüğünü söyleme cesaretini de gösterebiliyor. On yaşına gelmiş kızının yeniden ne idiğü belirsiz bir adamla aynı çatı altında yaşama düşüncesini kabullenmekte zorlanan  koca muhtemeldir ki yılların içinde biriktirdiği öfkesine yenik düşüyor, hem bu dünyasını hem ahretini hem de biricik kızını kaybetmeyi göze alarak böyle bir cinayeti işleyebiliyor.

Peki ne yapılabilir diyebilirsiniz. Bu sorunun çözümü bir çok şeyin birlikte ve doğru yapılmasına bağlı. Hem bu sayfa bu sorunun çözümüne yetersiz kalır. Ancak bir iki öneri ile bu haftaki sohbetimizi sonlandıralım.

Öncelikle bizi idare edenlerin bizim batılı değil doğulu, Hıristiyan değil Müslüman bir toplum olduğumuzu artık idrak etmesi gerekiyor. Sırf oy hesabıyla toplumsal nizamda onulmaz yaralar açılmasına neden olacak her türlü yaklaşımdan uzaklaşılması gerekmektedir.

Boşanma halinde süresiz nafaka meselesinin acilen çözülmesi,  çocukların velayeti konusunda anne tercihinin yanlış olduğunu, mensubu olduğumuz din  çocukların bakımının baba sorumludur diyor. Kanunlarımızın  bu yönde düzenlenmesi gerekmektedir..

Evliliklerin eski usul yerine günümüz şartları göz önüne alınarak yeni şartlara bağlanması, yıllık olarak özellikle sorunlu evliliklerin gerekirse polis zoru ile uzmanlarınca irdelenmesi ve varsa sorunların çözümü yönünde tarafların eğitilmelerinin sağlanması icapetmektedir.

Bu tür olayların medyada manşetten haber yapılması, sosyal medya da paylaşılması gibi konuların kötü örnek teşkil edip olayların artmasına neden olduğu da unutulmamalıdır. Bu tür vakalardan kendilerine çıkar temin etmeye çalışan sözde kadın derneklerine de artık bir çeki düzen verilmelidir.

Birde her sıradan insanın başı sıkıştığında kendine şu soruyu sorması gerekir. “Haklı mı olmak isterim, yoksa mutlu mu olmak?” Çünkü hem haklı hem de mutlu olmak çoğu zaman mümkün olmuyor.

Saygı ve hürmetlerimle