Adem ve Havva ile başlar insanlığın tarihi. Kur’an cennetten çıkartılışımızı anlatır bu bağlamda; Bakara Suresinde şöyle der; “Derken şeytan onların ayaklarını kaydırarak, içinde bulundukları nimet yurdundan çıkardı. Biz de: 'Haydi, dedik, birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin! Siz orada belirli bir süre ikamet edip yararlanacaksız.” İşte o günden bu yana kadın ve erkek birbirinden hiç ayrılmadı. Hatta denilir ki, cennetten çıkartılıp, Dünya’ya gönderilen Adam Babamızla, Havva Annemiz 50 yıl birbirlerini aramışlar, Cidde(Cedde)çevresinde. Sonunda yapılan karşılıklı tövbeler kabul edilir, Arafat’ta buluşturur, annemizle, babamızı Yüce Yaratan… Hikaye uzundur, aradan kaç yıl geçti bilmiyorum ama o tarihten bu yana erkeğini hiç bırakmadı kadın. Ancak, çoğu dönemde kadınlar zorluklar yaşadı hatta kimi dönemlerde insan yerine konulmadı. Hatta, kuyulara atıldı, eziyet gördü, şiddete maruz kaldı… Ama bir gerçek var ki, kadın ile erkek arasına hep Şeytan girmiştir!
ANNELERİN AYAĞI ALTINA CENNETİ VERDİ Sonra kadın İslam ile şeref buldu, çünkü yüce dinimiz
kadının anne olduğu gerçeğini hep ön planda tuttu. Hepimiz biliriz cahiye döneminde kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Bugün bile dünyanın birçok yerinde kadınlar horlanmaktadır. Kimi ülkelerde erkek gibi, en ağır işlerde, erkek şeflerin baskısı altında, insafsızca boğaz tokluğuna çalıştırılmaktadırlar. Kadınlar, İslam dininin kendilerine verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlardı.
Müslümanlıkta kadın sultandır. Dinimiz kadına çok değer vermiş, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Evli ise erkeği, evli değilse babası, babası da yoksa, en yakın akrabası çalışıp onun her ihtiyacını karşılamaya mecburdur. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan kadına, devletin yardım sandığı bakar. İslamiyet’te geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaştırılmamıştır. Bir erkek, hanımını tarlada, fabrikada veya herhangi bir yerde çalışmaya zorlayamaz. Eğer kadın isterse ve erkek de razı olursa, kadın kendine uygun bir işte çalışabilir. Fakat, kadının kazancı kendisinindir. Müslüman kadının ev işi yapması bir ihsandır, çok sevaptır. Zorla yaptırılamaz. Resulullah efendimizin zamanından bugüne kadar, Müslüman kadınlar bu ihsanı yapmıştır.
Her kadın, bir erkeğin ya kızıdır, ya kardeşidir, yahut hanımı veya annesidir. Kadınlara kötü şeyler reva görülmemeli, onlara layık olduğu değer verilmelidir. (R. Nasıhin)
KADINLARIMIZ KIYMETİNİ BİLMELİ Evet, kadın bizim inancımıza göre “Mahremdir” çocuğumuzun annesidir, bacımızdır… Dolayısı ile yolda kadını gördüğümüzde, başımızı önümüze eğeriz. En azından Efendimiz’in(sav) bize emri böyledir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Kadınları, Allahü teâlânın emaneti olarak aldınız ve onlara yaklaşmanız Allah’ın emri ile helal kılındı. Sizin onların üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Yatağınızı kimseye çiğnetmemeleri ve maruf olan hususlarda size baş kaldırmamaları, onlar üzerindeki haklarınızdandır. Onlar, bu haklarınıza riayet ederlerse, maruf üzere rızıklandırılıp giydirilmeleri onların hakkıdır.) [İbni Cerir] Bu ve buna benzer size yüzlerce hadis aktarabilirim. Ancak, son yıllarda yıkılan yuvalar, bizleri düşündürüyor. Geçtiğimiz yıl yanılmıyorsam, 135 bin boşanma olmuş. Bu çok yüksek bir rakam. Elbette bu boşanmaların tem sebebi kadınlar değil ancak
yuvayı dişi kuş yapar sözünü de unutmamak gerek. Kadın fıtrat olarak sabırlıdır, çünkü o annedir. Anneler sabırlı olur. Rahmetli annem, oğlum ben evliliği yavrularım için yaptım, diyerek yuvasını bozmamak için çok büyük gayret ve fedakarlık yapmıştı, Allah rahmet etsin! Sözün özü şu, kadın kendi değerini bilmeli. Eşini de çocuklarını da sabırla idare edebilmeli diyor, bütün annelerin ve anne adayı kardeşlerimizin 8 Mart Dünya Kadın Günlerini kutluyorum. Kalın sağlıcakla.