Dünya kadınlar gününü bir kez daha aklımıza getirdik. ABD’de, 1857 yılında tekel işlerinde çalışan kadın işçilerin, toplu halde grev yapmaları sonucu yapılan müdahale ile 140’ın üzerinde kadın can vermiş ve o günü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak ilan edilmiş. Ülkemizde de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanıyor. Kadınlarımız için konferanslar, paneller, TV programları, açık oturumlar, gazetelerde haberler, röportajlar yapılıyor. Kadınların karşı karşıya kaldığı ve gördüğü sorunlar irdeleniyor. Kadın ve kız çocuklarına karşı şiddet! Alile içi şiddet! … Çevre, yargısız infazlar, töre cinayetleri hem televizyon kanallarını hem de sosyal medyayı fazlasıyla meşgul ediyor. Gün geçmiyor ki bu haberlere yer verilmesin. Zaten haber kanalları olumsuz haberleri, günün haberleri olarak gündeme taşıyorlar. Acaba Türk insanı bu haberlere ilgi gösterdiği için mi bunlar hep ön planda? Onu da anlamış değilim. Gelişmiş ülkelere gittiğimizde bu kadar insanın içini karatacak haberlerin verilmediğini biliyoruz. Acaba bu, algı ya da bir korku operasyonu mudur? Bunlarla başa çıkmanın başında, kadınlarımızın kendi sorunlarına kendileri sahip çıkmadan, her kadın bireyin elini taşın altına koymadan, sorumluk almada öne çıkmadan bu işin üstesinden gelinemeyeceğini bilmelidirler. Demokratik düzende kendi temsilcileriyle daha fazla görev almalılar. Kadınlarımız, hemcinslerinin sorunlarına daha fazla sahip çıkmaları gerektiğine inanmalıdırlar. Toplumun temeli kadın ve erkek ikilisine dayanır. Bu ikilinin de birbirinden ayrı düşünülmesi imkânsızdır. Kadınlarımızın eskiye oranla daha az okuma yazma bilmediği ülkemizde artık eğitimsizlikten kaynaklanan olumsuzluklar söz konusu değil. Yüksek eğitim almış her meslekten yeterince kadınlarımız var. Bunlar özel sektörde kamu kurum ve kuruluşlarında, erkekler kadar başarılılar. Öz güvenlerini kanıtlayamamaları elbette eksikliktir. Diğer taraftan, nüfusun yüzde 49,8’i kadın olduğu halde; bu sayısal eşitliğin ekonomik, politik, eğitim ve sosyal alanlara yansıdığını görmüyoruz. Türkiye’de kadın girişimci oranı yüzde 9’dur. Toplam işveren sayısı ise 1 milyon 223 bindir. 12 milyon 670 bin çalışan nüfustan sadece 3 milyonun üzerinde kadın çalışan bulunmaktadır. Açıkçası çalışan her dört kişiden sadece bir kişi kadın! Tabi ki son yapılan seçimlerde bir miktar kadın milletvekili meclise girdi. Belediye başkanlarının da sayısı arttı. Örneğin, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülden Kışanak, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu… Bunlar iyi bir gelişmelerdir. Bu sayılar elbette artmalıdır. Refahı tüm ülkeye yaymanın yolu; kadının özgürlüğünün öncelikle ekonomik bağımsızlığından geçmektedir. Kadının ekonomik bağımsızlığını elde etmek ancak kadınları evde kalmaktan kurtarıp üretim alanına çekmekle mülkündür. Son olarak; “
Kadınlarımız, analarımız, kız kardeşlerimiz, evlatlarımız; bu toplumun sevgi, şefkat, merhamet, özveri ve ilk eğitim damarlarıdır. Bu yüzden onlar, toplum barışının tutkalıdırlar. Bunları da unutmayalım.”