Yazar Ali Avgın ’la beraber bir dönemin etkin bürokratlarından Ahmet Uncu’yu ziyaret ettim. 1945 Kahramanmaraş doğumlu olan Ahmet Uncu, gerek hafıza yönünden, gerekse tarihi ve aktüel konulara yaklaşımının ‘hala diri olması’ açısından bana heyecan verdi.

Hal, hareket, tavır yönünden dipdiriydi Ahmet Uncu…

Eskimeyen çehresi ve üslubunun hala asil oluşu ‘eski siyasetçilerimizin’ nasıl ve ne şekilde bürokratik terbiyeden geçtiğini de gösteriyordu.

Siyaset, öncü kuvvettir.

Siyaset, düşünce adamları ve sanatkârlarla müşterek çalışmaları yürütmeye mecbur olan tatbik kadrolardan oluşmalıdır.

Ahmet Uncu’nun her söz ve eyleminde ‘öncü kuvvet’ tavrı gözüme çarptı. Evet, bir dönemin öncü kuvvetiydi bu isim. Şu an aktif herhangi bir siyasi vazifesinin olmamasına rağmen masasının üzerinde kitaplar ve gazeteler duruyordu. ‘Okurum diyordu…’ ‘Her gün düzenli olarak okurum…’

Ahmet Uncu, yakın tarihimize ‘Maraş olayları’ diye geçen olaylar döneminde Kahramanmaraş’ın Belediye Başkanı olan isimdi. Bu açıdan her konuşmasını ciddiyetle dinledim, biliyordum ki; sözlerinin her biri yakın tarihe ışık tutacak kelimelerden oluşuyordu. Güzelim Maraş’ımızın ve harika ülkemizin buna benzer olaylarla bir daha karşılaşmaması dileklerini yineledik.

Alevi ve Sünni diye bir çatışma noktasının bulunmadığını, ancak sol fraksiyonlar ve dış güçler tarafından Kahramanmaraş'ın bu olaylar içerisine çekildiğini ifade etti Sayın Ahmet Uncu.

1973’de Adalet Partisi saflarında siyasete başladığını söyledi.

‘80 sonrası oluşan siyasi anlayışla çok farklıyız…’ dedi.

Ahmet Uncu, konuşmasının büyük bir bölümünü ‘İNSAN’a’ ayırdı.

Siyaset, insanın her an yenilenmesini sağlayan bir unsur değil midir?

Kitleye, yol, yön gösteren, karanlığa karşı aydınlığı getiren, bu uğurda Kültür ve Sanat insanlarından faydalanmanın önemini anlayan… Siyaset, düşüncenin sahadaki tatbikidir. Teorinin pratike edilmesidir. Soyutun somut ile buluşmasıdır.

Ahmet Uncu’nun sözleri bana bunları hatırlattı.

Uncu, insan tercihinde ‘merkezî yoklamadan’ dem vurdu.

Merkezi yoklamanın siyasi niteliksizliği beraberinde getirdiğini söyledi.

Eğer insan faktörüne gereken önem verilmek isteniyorsa ‘insan faktörünü merkeze almalıyız…’ dedi.

Ahmet Uncu, ‘siyaset halktan ve haktan beslenmeli…’ ‘Halktan heyecan, haktan kuvvet almalı.’ dedi.

Halkla siyasetinin arasının açılmaması gerektiğini de vurguladı.

Halk, sadeliği sever.

Doğallığı, içtenliği, sıcaklığı, muhabbete, mütevaziliği…

Özellikle de Anadolu insanı… Anadolu kültürü ‘bir kahveye kırk yıl hatır biçen…’ dostu mezara kadar tutan, kendisine yapılan iyiliği ve kötülüğü unutmayan… Böyle bir kültürün ismi; Anadolu kültürü…

Bu temel kavramlardan sıkça bahsetti Sayın Ahmet Uncu…

Ahlaktan, değerden, adaletten, eşitlikten…

İnsanı ‘insan’ yapacak tüm kavramları sohbetin merkezine aldı.

‘Sosyal mukavele…’ kavramı dikkatimi çekti. ‘Sosyal mukavelenin’ önemine değindi.

Mehmet Akif’in ‘sen ben desin efrat / aradan vahdeti kaldır / milletler için işte kıyamet o zamandır…’ sözündeki manayı sık sık zikretti. Şairi ve şiiri anmasa da bu manayı dile getirdi. ‘Sen-ben kavgası yapılıyor’ dedi. ‘Biz’ olmanın öneminden bahsetti. ‘Biz olabilirsek tekrar büyürüz, büyük devlet ve millet oluruz…’ sözleriyle devam etti.

Bir diğer üzerinde durduğu konu da ‘Siyaset-Güven’ ilişkisiydi.

‘Güven olmadan olmaz…’ dedi. Siyasetin güven merkezinde oturduğunu söyledi.

‘Siyasetçinin kibir belasından kurtulması gerektiğini…’ sözleri arasında yineledi.

Temel değer kavramlarına dikkat çekmesi beni ve Ali Avgın’ı daha da heyecanlandı.

Siyasetçi, dedi; ‘yükselir yükselir, sonra birden düşer…’ ‘Eğer insana yatırım yapmadı, gönüllere de dokunmadıysa bataklıktan çıkamaz…’ dedi.

Siyasetin gençleşmesi gerektiğini de sıklıkla ifade etti.

Son olarak şunu söyledi:

HER ŞEYİN BİR SONU VAR…

MEZARA KADAR SİYASET YAPILMAMALI…