“Tefekkür vuzuhla), kurtuluş şuurla başlar.”Cemil Meriç
Milliyet gazetesinden Mehmet Tezkan, geçtiğimiz haftaeğitim sistemimizde yapılması düşünülen gelişmeler ile ilgili bir yazı kalemealdı. Tabi konu eğitim olunca, dikkatle okuyoruz. "Konuşulan şu; bakanlıkeski sisteme dönmek için hazırlıklara başlamış. Ortaokulla lise eskisi gibibirleştirilecekmiş. Bürokratlar çalışmaya başlamış. Eski sisteme geridönülecekmiş. Doğru karar. 5 artı 7 iyibir sistem.”
Pazar günü ise yine ulusal basında haberler vardı.
Dr. Teoman Duralı, Anadolu Üniversitesi Eğitim FakültesiÖğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhan Odabaşı, Eğitim Bir-Sen Başkanı Ali Yalçın, TürkEğitim-Sen Başkanı İsmail Koncuk ile Anadolu’dan gelen dört branşöğretmeni, devlet büyükleri ile bukonuda bir toplantı yapıyorlar.
Yemek öncesinde konuklara Türk eğitim sistemi ile ilgilikısa bir sunum yapıllmış; eğitim sistemindeki bazı başlıklara ilişkin istatistikîbilgileri konuklarla paylaşılmış.
Cumhurbaşkanımız Finlandiya modelini örnek göstererek “
Cumhurbaşkanı mız, yeni modele ilişkin net 3 mesajvererek, "Sade, basit, anlaşılır olsun" diyerek; Türkiye'nin son 15yılda eğitime büyük maddi yatırımlar yaptığını şimdi kaliteyi artırmakgerektiğini belirterek, "Hedef Finlandiya" ifadelerini kullanmış. Çok haklı, biz eğitim de bir numara olmamızgerekiyor. Çünkü kurtuluşun reçetesi,doğru eğitim sistemidir ki bu sistem milli olmalıdır.
MONTESSORİ SİSTEMİ
Görüşmede bir İtalyan eğitim ekolü olan Montessorisistemini de örnek gösterilerek, bumodelde çocukların özgüvenlerinin çok daha yüksek olduğu belirtilmiş.
Biz haberleri basından okurken iki konu dikkatimi çekti. Finlandiyave İtalyan ekolleri araştırılsın deniyor. Hatırlayanlar bilir kendim bu konudageçtiğimi aylarda iki yazı kaleme almıştım.
Finlandiya modeli, diğer dünyadaki uygulanan eğitimsistemlerden çok farklı, o ülkenin kendine özgü, sil baştan yapılmış birsistem.
Bu gün ise Montessori sistemi hakkında kısa bilgiaktarım, sonra da bize göre bir sistem nasıl olur, bunun üzerinde duracağıminşallah!
İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropolojiprofesörü Montessori (1870-1952) yüzyılın başlarında her bir çocuğun bireyselliğine azami ölçüdeuyan bir pedagoji geliştirir.
Bu, çocuğun bireysel becerilerine ve ilgi alanlarına,bireysel öğrenme hızına ve karakter özelliklerine uygun bir pedagojidir.
Montessori çocukların ödüllerden, cezalardan, yetişkintarafından programlanmış eğitimden oyuncaklardan, şekerlemelerden, öğretmenmasasından, toplu derslerden, hoşlanmadıklarını, ortaya koymuş.
Yapılan çalışma da ayrıca yine çocukların, hareketetmekten, sessizlikten, sosyal ilişkilerini kendileri tarafından kurulmasından,çevrenin düzenli ve temiz olmasından, özgür faaliyete dayalı bir disiplinden,kitapsız okuma ve yazmadan, alıştırmalarıntekrarından, hoşlandıklarını gözlemleyerek, “Eğitim sistemini çocuktan yolaçıkarak kurulması gerektiğini savunmuş”
Peki, biz nasıl bir sistem kurmalıyız?
KENDİ EKOLÜMÜZ
Yukarda dünyanın eğitimde öne çıkmış iki ülkenin eğitimsisteminden bahsettik. Evet, bizde eğitim sistemimizi sil baştan(Finlandiyaörneğinde olduğu gibi) ele almalıyız. Bunun yaparken de İtalya gibi çocuklarınilgi istek ve kabiliyetleri dikkate alınarak ve 7. Sınıftan itibarenyönlendirme yaparak tarihimizdeki tecrübelerle birleştirmeliyiz.
Bir defa 3. Yaş zorunlu eğitim sınırları içine alınmalı.İlkokulda her çocuğun istidadı ve ilgi alanları, rehberlik hizmetleriyaygınlaştırılarak tam olarak tespit edilmeli.
Yaş grubu, somut - soyut dönem özellikleri dikkatealınmalıdır.
Bir sınıf öğretmeni, %90 isabetle; 30 öğrenci mevcududan, 15 tanesinin, ileride akademik başarısının ne olacağını ya da olmayacağınıbilir. Bu durum ortaokulda daha da netleşir. İlkokuldan ortaokula, ortaokuldanliseye, liseden üniversiteye geçişte, yöneltme ve sınav birliktedeğerlendirilmelidir. 10, 15, 20 yıl sonra, hangi meslekte kaç kişiye ihtiyaçolacağı planlanmalıdır… Hedef ise Cemil Meriç’in dediği gibi, “ Şuurlu Gençlik”olmalıdır….
Konu uzun, yarında Eğitimci Yazar İbrahim Gülsu’nun bukonularda ortaya attığı, görüşleri sizlerle paylaşacağım. Kalın sağlıcakla.