Ünlü bir Fransız düşünür: “Topluma kimlik değil, değerler temelinde yaklaşmalıyız. ” diyor.
Dışarda, olumsuz koşullar ve algı sorunları, aynı zamanda sınırlarımızda yaşanan türbülans nedeniyle günlük bireysel ve toplumsal yaşam alanlarında belirsizlikler yaşıyoruz. Ülkemizde değişik coğrafyalar var. Buna karşılık farklı düşünce ve anlayış, yaşam biçimleri vardır.
Örneğin: Doğu da ve Güneydoğu da Kürtler, Karadeniz bölgesinde Lazlar var. Diğer bölgelerimizde Arnavutlar, Boşnaklar dört milyona yakında Suriyeli mülteciler var.
Bunun yaklaşık 100 bin üzerinde Suriyeli, Kahramanmaraş’ta yaşıyor. Yani ülkemizde birden fazla düşünce ve anlayışa sahip nüfus barındırıyoruz. Bunun için değerler Türkiye'sine aşırı şekilde ihtiyaç duyulduğu beklentisi var. Kutuplaşma ve toplumsal uyum sorunlarının esas itibariyle siyasal ve toplumsal alanda aynı ölçüde algılanması gerekiyor. Kimlikler değil, değerler Türkiye’sine ihtiyaç duymaktayız.
Yıllar öncesinin siyasetçileri artık günümüzde yok. Rahmetli Bülent Ecevit’in ortanın solu, Alpaslan Türkeş’in Milliyetçilik anlayışının hiç biri şuan mevcut değil. Parti liderleri aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyorlar, yalnız üslupları farklı.
Bugün Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı ile partilerin bir araya gelmeleri hayal bile edilemezdi! Şunu unutmayalım… Partiler ittifak yaparak seçmeni tercih zenginliğine motive etmiş durumda. Doğrusu da bu… Elbette farklı düşünceleri ve sert üslupları olacaktır.
Liderlerin sert söylemlerini anlayışla karşılayabiliriz. Keşke olmasa. Bizim siyasi anlayışımız bu şekilde tecelli ediyor.
Avrupa bahsettiğimiz konularının hepsini yaşamış. Bu geçişkenlikten sonra her şey normale dönmüş. Bizim ülkemizde benzer dönüşümler elbette olacaktır. Belli bir süreç gerekiyor. Sırasıyla hepsini yaşayacağız. Günü geldiğinde daha sakin ve stressiz günleri yaşayacağız, elbette…
Çok partili siyasi hayata geçilmesiyle demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin temeli atılmıştı. Bazı aksamalar olması olağandır. Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı 86 yıl önce tanındı. Bunu çok erken bulanlarda halen mevcut. Ancak İslam ülkelerinden bariz bir şekilde gelişmiş olmamızı da; yine demokrasinin eseri olarak görmek lazım.
İslam ülkelerinin başkenti olan Suudi Arabistan’da kadınların araç kullanmasına ve sinemaya gitmelerine birkaç yıl önce izin verildi. Demek ki biz İslam ülkelerinden bir asır öndeyiz. Başkanlıkta olsa, parlamenter sistemde olsa bizim ülkemiz de endişe edecek bir durum yok. Zamanı geldiğinde her şey normale dönecektir.
İşte o zaman kimlik siyasetinden, değerler siyasetine de geçmiş olacağız. Geçiş döneminin sancılarını elbette çekeceğiz. Bu konu da kimsenin endişesi olmasın.
Sonuç olarak; kimlik siyaseti "İnsanları din, ırk, yaşam biçimlerine göre ayrım yapmak."
Değerler siyaseti ise "İnsanları hiçbir ayırım yapmadan olduğu gibi kabullenmek veya saygı duymak”
Çok basit olan anlayışı hayata geçirdiğimizde her şey daha güzel ve huzurlu olacaktır.
Son olarak:
Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Azerbaycan ordusunun, işgal altındaki toprakları geri alması iki devlet bir millet anlayışının daha da güçlenmesine neden oldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ünlü bir sözü var; "Mecbur kalmadıkça savaş bir çılgınlıktır."
Bu söz günümüzde de ne kadar geçerli olduğunu Azerbaycan-Ermenistan savaşından anlıyoruz. Bu başarıyı masada da sürdürmek zorundayız.