Bu hadisi hepimizin biliriz, kişi sevdiği ile beraberdir. İsterseniz dönüp kendinize bakın, arkadaşlarınız kafadenginiz olanlardan oluşur. Demek ki, onlarla ortak noktalarınız fazladır, zaten halk ağzıyla ‘gıcık’ olduğunuz bir insan ile uzun süreli birliktelik de kuramazsınız…
Sadece insanlar değil, milletlerde aynı. Bakınız İsrail ile ABD arasında su sızmıyor, sadece bu ikilim mi, hayır tüm batı neredeyse bu birlikteliği destekliyorlar. Bundan dolayı da dünyada kan ve gözyaşı durmuyor…
Benim anlamadığı da şu, zalimler ve güçlüyüm hak mak bilmem, benim dediğim gibi bir hayat yaşayacaksın diyen bu kutubun karşısında hak ve hakikatin yanında olanlar dağılmış. Oysa, onlar batıl inançlarının yanında sım sıkı dururken veya böyle bir görüntü verirken. Adaleti savunan, Hakkı tutup kaldıracaklar, kenetlenemiyor!
Neden?
SORALIM
Arif Altunbaş, geçen hafta bu bağlamda bir yazı kaleme aldı ve ilginç tespitler yaptı. Şöyle diyor du: “Böyle bir dünyada Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Adalet Divanı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Kyota Anlaşması, Mastricht sözleşmesi, NATO, Atlantik Paktı, Avrupa Birliği ne işe yarar?
Bu kuruluşlar şimdiye kadar zayıf ve mazlum ülkelere ütopik hayal dünyası vaadetmek, ihraç etmekten başka ne iş yaptı? Hangi ülkelere vaad ettikleri şeyleri verdiler veya götürdüler? Demokrasi getireceğiz dedikleri ülkelerin yeraltı, yerüstü madenleri, gas ve petrolleri için oralara kan, gözyaşı ve yoksulluktan başka ne götürdüler?
Vietnam, Kampoçya, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Somali felaketleri ortada…
Her çağda ve zamanda güç zehirlenmesi insanın ve toplumların kimyasını allakbullak etti. Adalet terazisini bozdu. Akıl ve mantık dengesini bozdu. İnsanları sağlıklı düşünemeyen vicdansız vahşi varlıklar haline getirdi.
Bu psikoloji ve durum insanın fıtratını bunalımlardan bunalımlara sürükledi. İnsan kendi icat ettiği putunun esiri haline geldi. Toplumlar insanlık duygularından sıyrılarak, insan suretinde bürünmüş robotlara dönüştü.
BUNALIMDAYIZ
Bugün korkunç bir bunalımı yaşıyan batı toplumunun içine düştüğü, içinden çıkmak için çırpındıkça battığı ve bir türlü çıkış yolu bulamadığı trajedik durum budur.Herşeyi zenginlikte, lükste, teknolojinin, bilimin zirvesine ulaşmakta arayan materyalist anlayış ve sistem kördüğüm olup tıkandı.
Batı uygarlığı insanlığa bir merhamet abidesi gibi onu önceleyen, insanlığı kuşatan ve kucaklayan bir dünya sunamadı. Onun yerine güçlüleri öne çıkaran, onların çıkarlarını koruyan ve gözeten vahşi bir hayat tarzı ve sistemini dayattı…
Güçlülerin kurduğu ve yönettiği dünya sömürü ve kölelik düzenine başkaldıranlar veya onu kabullenemeyenler, ya çağdışı veya terörist, diktatör rejimler ve devlet reisleri olarak anılıp her yerde ve her alanda elleri kolları bağlanıp susturulmaya, hatta; ekonomik, askeri, siyasi baskı ve devlet terörleriyle yok edilmeye çalışıldı…”
NE YAPMALIYIZ?
Ancak; kim ne derse desin! Batı uygarlığı kendi sonuna doğru koşuyor. Biz ise arayış içindeyiz. Bize bulaşan kültürel ve sosyal hastalıkları teşhis etmeye çalışıyoruz. Bir uyansak, bir diriliş hikayesi daha yazardık. İşin özeti, şu Müslümanlar birlik olmak zorunda ama onların durumu da ortada!
Yani batının kokuşmuşluğundan kurtularak kendi dini, ahlaki, kültürel ve medeniyet değerlerimize dönersek, yeniden biz biz olur ayağa kalkarız. Yoksa, düşünmek bile istemiyorum, çünkü sele kapılma tehlikemiz var. İşte aile ortada, gençlik ortada!
Ne diyelim, Rabbim hidayet versin, yolumuzu açsın inşallah!
Peki kalın sağlıcakla.