Kahramanmaraş Kitap Fuarına her yıl çocuklarımla gideriz.Yani kitapla, çocuk birbirine çok yakışıyor ve gelecek adına hepimize umutdağıtıyor.
Biz biliyoruz ki, okuyan toplumlar gelişir, medeniyetlerkurarlar. Biliyoruz ki, kitapla arasında duvar örülmüş toplumlar geriler, çökerve yıkılır.
Bu perspektiften bakıldığında okumak bir tutkudur. Bu tutkuya kapılanlar, ilmin ve tecrübeninderinliğine dalar ve bir daha da çıkamaz.
Okumak, dostedinmektir doğrulara bulmaktır... Okuyan insan kendini ifade etme becerisikazanır. Çünkü okumak aynı zamanda insanın kelime dağarcığını geliştirir, özgüveni artar, kendini daha iyi ifade edebilir…
O, bildiğinden emin olduğu için, doğrularüzerinde inatçıdır, fikirlerini ispat eder. Aynı zamanda bilinmeyene yolculuktur okumak.
Bilirsiniz, hayat koşulları daima insanı etkiler. Ancakinsan bunlarla başa çıkmak için mücadelesini sürdürür. Bu bir felsefedir. İnsanmücadelesini her zaman sürdürecektir. Bu fiziksel bir etken olabileceği gibizihinsel bir etkende olabilir. Sağlıklı düşünen bir insan asla pes etmez çünkühedefinde aradığı huzur vardır.
Kitap okumakinsana, aradığı huzuru oluşturması için destek olur. Bu hem çocuklariçin hemde yetişkinler için geçerlidir bu görüşümüz.
Okunan hikayeler hayal dünyasına açılır ve hayaldünyasında bir sınır yoktur. İnsanın memnuniyet duyacağı bir ortam okuduğukitaplar sayesinde önüne çıkar. Hayal kurabilmek için insan bilgilerininzenginliğinden faydalanır. Bilgi birikimi zayıf olanlar hayallerinde bileeksiklik hissederler. Bu yüzden insan çocuk yaştan itibaren kitap okumalıdır…”
Burada şunu da söylemeden edemeyeceğim, bilmek önemliancak “Okuyan insan ilmiyle ameletmiyorsa, o okumak onu küçültür…” Kur’anın ifadesi ile bu tipler,üzerlerinde kitap yüklü eşekler gibidirler…
OKUYAN DÜŞÜNÜR,DÜŞÜNEN DOĞRUYU BULUR
Fuar dönüşünde ellerde kitap, çocuklar de büyük bir neşe.Yarın tekrar gidelim diyor çoğu. Neyse içlerinden birisi Tuğba Can’ın nasılkitap okumak gerektiği ile ilgili şu düşüncesini sınıfla paylaştı.
“Okumak tutkulu bir eylemdir. Bir öyküyü yalnızcakafanızla değil, aynı zamanda tüm bedeninizle, hislerinizle ve ruhunuzlaokursanız, tıpkı dans ederken ya da müzik dinlerken olduğu gibi, işte o zamanokuduğunuz öykü sizinle bağ kurar.
Söz sanatı, okuyucuyu kelimelerle anlatabileceğimizdenöteye götürebilir. Keşke bir öyküokuduğumuzda bir mesaj aramak yerine, ”İşte yeni bir dünyaya açılan kapı: Oradane bulacağım? diye düşünsek.” (...)
Ülkelerin en büyük sorunu cehalettir ve cehalet bilgi eksikliğindenya da bilgiyi doğru kullanamamadan gelir.
Cehaletin bir tek nedeni yok. Çok bileşenli, karmaşık birolgu. Fizyolojik nedenlere, fakirliğe, eğitim noksanlığına, yetişilen ortama,ideolojiye bağlı pek çok nedeni olabilir. Cehalet, kişi boyutunda, tartışılacakbir konu değil.
Prof. Doğan Kuban bu konuda şöyle bir tanımlama yapar,bilmem katılır mısınız? “
‘Cehalet’ tüm olumsuzlukların temelindevar olduğu kanısında olduğum toplumsal ve temelde hazmedilmemiş bilgiye dayalıdavranışsal, evrensel bir hastalıktır. Toplum hasta olmadığı zamankişisel hastalıklar yenilebilir.
Eğitimin her düzeyde çökmesi bir hastalıktır. Bu bağlamdakişisel etki, şiddetlendirici olsa bile cehaletin toplumsal varlığını yadsımakve açıklamak için yeterli değildir…”
Sevgili dostlar Konficyus der ki; “Hiçbir şey eyleme geçen cahillik kadar korkutucu değildir.”
Son olarak şunu söylemek istiyorum, okuyan toplumlaryücelir. Fakat fuar artık bize küçük geliyor. Bundan böyle fuarda daha iyiplanlama yapılmalı. İşin doğrusu, çocukları o kalabalıkta kontrol etmedezorlandım. Ama her şeye rağmen, o zahmet çekilmeye değer diye düşünüyorum.
Peki kalın sağlıcakla.